MATERYALİZM

 

 

  1. GİRİŞ

 

 

Felsefenin en temel ve önemli sorusu, düşünme ve var olma arasındaki ilişkiyi irdelemek üzerinedir. Bu, ruhun doğa ile olan ilişkisinin çözümünü de kapsar. Özellikle ortaçağlarda üzerinde çok durulmuş olan bu konu ile asıl ortaya çıkarılmak istenen, hangisinin daha önde geldiği idi; ruh mu yoksa doğa mı? İşin içine kilise de girdiğinde, soru şu şekli almıştır: Dünyayı tanrı mı yarattı yoksa dünya sonsuz bir varoluş içinde miydi?

Bu sorularla ilgilenen filozoflar temelde iki ayrı tarafta yer almışlardır. Ruhun doğadan önce olduğunu savunan bazı filozoflar (ör. Hegel), İdealizm tarafında yer alırken, diğer tarafta doğayı birincil olarak alan Materyalistler bulunmaktadır.

Gerçekten de, gerçekte görülebilen, dokunulabilen, ölçülebilen ve maddi denilen şeyler vardır. Öte yandan fikirler, duygular, istekler, anılar vb. ne görülebilen ne dokunulabilen ve ne de ölçülebilen, ama ötekilerden daha az var olmayan şeyler de vardır: bunların maddi olmadıklarını anlatmak için düşüncel (idéal) oldukları söylenir. Böylece var olan herşey iki alana paylaştırılabilir: maddi (materyal) ya da düşüncel (ideal). Bu iki kavram birleştirilecek olursa, maddi dünya, bu maddi dünyayı tasarımlayan düşüncel bir dünya ile ikilenmiştir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

2. MATERYALİZM NEDİR?

 

Materyalizm’in bir çok alanda kullanılan bir çok farklı anlamı vardır. Bu sözcüğün öz anlamı, bizim konumuzla ilgili anlamı, onun felsefi anlamıdır. Bu anlamda “materyalizm, bir dünya anlayışıdır, yani belli ilkelerden hareket ederek doğa görüngülerini ve bunun doğal sonucu olarak toplumsal yaşamın görüngülerini anlama ve yorumlama tarzıdır.”

En çok bilinen tanımıyla materyalizm, tüm gerçekliğin sadece maddeden oluştuğu inancıdır. Maddenin zihinden önce geldiğini savunur. Ancak bununla beraber fikirlerin varlığı hiçbir zaman yadsınmaz.

Materyalizmde, özel görüşümüze göre yaratıcı neden, ister Tanrı ve ister madde olsun, tamamlanmış bir düzen söz konusudur ve şeylerin anlamını da kendisi belirler.

 

3. MATERYALİZM’İN TARİHİ

 

Materyalizm’in kaynağı M.Ö. 6. yy. Antik yunan felsefesine dayanmaktadır, ancak en iyi yorumları 5. yy.da Leucippus ve Democritus tarafından ortaya atılmıştır. Bu filozoflar, evrenin madde ve boşluktan oluştuğunu ileri sürmüşlerdir. Tüm maddeler sayısız atom parçalarından oluşmuştur. Çeşitli objelerin görünüşlerindeki farklılıklar ise, atomların değişik sayı ve boyutta ve değişik kombinasyonlarla birleşmesi olarak açıklanmıştır.

Leucippus ve Democritus’un Atom Teorisi, büyük yunan filozofları Socrates, Plato ve Aristotle tarafından tamamen reddedilmiştir. Daha sonra bu teori, Romalı filozof Lucretius (M.Ö. 1yy.) tarafından bir süreliğine yeniden canlandırıldı. Lucretius, “On the Nature of Things” adlı kitabında dünyanın atomik yapısını açıklamıştır.

Hıristiyanlığın Avrupa’nın baskın dini olarak güçlenmesi, materyalizmi bu yüzyıllar boyunca geri planda bıraktı. Materyalizmin temel savı olan ruhun inkarının gerçeklik olarak kabulü, kilise tarafından kınandı. Fakat 17. yy.da bilim adamı Pierre Gassendi ve politika filozofu Thomas Hobbes tarafından tekrar canlandırıldı. Hobbes’a göre uzay, görünemeyen ve dokunulamayan bir madde olan Eter’den oluşmuştu.

18. yy. Boyunca materyalistler insan doğası üzerine odaklanmıştı. Buna göre, akıl ve ruh, fonksiyonlarını yerine getirebilmek için maddenin fiziksel özelliklerine bağımlydılar. Bu dönemin en önemli materyalist yazarı olan Paul H.D. d’Holbach, “System of Nature” adlı kitabında (1770) tüm gerçekliğin maddenin hareketi ve dağılımına bağlı olduğunu iddia etmiştir.

18. yy.ın sonlarından 20. yy.ın başlarına kadar olan zamanda materyalizm, kimya, fizik ve mekanik dallarından destek görmüştür. Moleküllerin keşfi Atom Teorisi’ni canlandırmış, Charles Darwin’in evrim çalışmaları, canlıların yaratılmama veya doğaüstü bir takım amaçlara ihtiyaç duyulmadan maddesel bir temelde açıklanabilme olasılığını ileri sürmüştür.

20. yy.ın ortalarından sonra icat edilen bilgisayar, materyalistlerin aklın kendisinin beyin dokusu içinde elektrik bağlantıları yoluyla ve maddenin terimleri ile açıklanabileceği düşüncesini desteklemiştir.

İki asır önce yaşayan Auguste Comte’un iddiasına göre bilim, “ilkel” ve “metafizik teşebbüsler” diye nitelendirilen dinin yerini alacak “pozitif’ bilgiyi temin edecekti. Comte’un pozitif dîye vasıflandırdığı bilgi deney ve gözlemlere dayanan sistematik bilgi idi. Burada gözleme dayanmayan, maddi deneylerle ispat edilemeyen spekülasyonlara yer yoktu. Pozitivistler daha da ileri giderek felsefelerini bir din olarak takdim ettiler, hatta Avrupa’da insanlık dini (Religion of Humanity) kilisesi bile kurulmuştu. Gerçi bu felsefenin yanlışları daha 20. asrın başlarında bilimdeki devrim sayılabilecek nitelikteki ilerlemelerin de yardımıyla gösterilmişti, ancak zamanın hâkim ideolojisi olan materyalizm bütün tenkitlere gözünü kapatıp, bu asrın ikinci yarısına kadar bilim dünyasında olmasa bile (aksi halde izafiyet ve quantum mekaniği teorilerine hayat hakkı tanınmazdı) toplum hayatının hemen hemen her alanında hâkimiyetini sürdürebilmişti.

 

4. MATERYALİZM’İN GELİŞİMİ

 

Felsefi materyalizme göre madde, insanın bilincinden, zihninden bağımsız, nesnel bir geçeklliktir; bilincin kendisiyse maddi dünyanın insan beynindeki yansımasından başka bir şey değildir. Burda madde ile zihini karşılaştıran bir anlayışla karşılaşılıyor. ‘Tinselcilik’in (taneısal ruhun insandaki yansıması olarak tasarlanan zihin) ya da ‘İdealizm’in (yalnızca insana özgü bir şey olarak tasarlanan zihin) de karşılaştırılması bu anlayışa dayanır.

İlk başlarda (Antikçağda) doğanın var olduğunu savunan Heraklitos’a ve hatta ondan da çok Demokritos ve Epikuros’a göre tanrı korkusundan kurtulmak gerekiyordu. Ancak bu sağlanabilirse bilimin özerkliğinden bahsedilebilecekti.

Materyalizm kavramının felsefe literatürüne girmesi daha geç dönemlerde grçekleşebilmiştir. Bu kavramı idealizme karşıt bir felsefe anlamında –ve tanrı ile bağlantılı olarak- ilk kez Leibniz kullanmıştır: “ Ereksel nedenleri ve bilgece davranan bir varlığı gözden uzak tutmak şöyle dursun, fizikte de herşeyi burdan çıkarsamamız gerekiyor.”(Lettre a Bayle).

Antikçağdaki ikiciliği savunan materyalizme karşı, 18. yy. Materyalizmi tekçiliği savunur, yani, gerçekte tek bir eylem ilkesinin, maddenin var olduğuna inanır. Tekçiliğin benimsenmesi, metafizik ya da tanrıbilimden gelen tüm etkilerle savaşımı amaçlar. Dolayısıyla bu materyalizm, özellikle dine karşı bir savaşım felsefesi olmuştur. İlk olarak Fransız filozofu Paul Henri baron d'Holbach yapıtında bunu belirtir (The System of Nature). “Evren, var olan herşeyi bir arada tutan bu geniş çerçeve, gözlerimizin önüne yalnızca madde ve hareketi seriyor; evrenin tümü, uçsuz bucaksız ve kesintisiz bir neden ve etki zincirinden başka şey göstermiyor bize.”

Modern materyalizmin kurucuları da yine tanrı inancına ve dine karşı savaşımı amaçlayan bir yol benimsediler; ancak bu arada Hegelci sistem de onlara 18. yy materyalistlerinin mekanikçi bakış açısının aşma olanağı sağladı.

Marx ve Engels materyalist felsefeyi savundularsa da, onun nesnelci ve statik yanlarını yadsıyarak pratik ve eleştirel bir materyalist düşünceye yöneldiler. Marx şöyle der: “ Bugüne kadarki tüm materyalist felsefelerin başlıca eksikliği, dış nesneyi, gerçekliği, duyulur olanı, duyusal insan etkinliği olarak, pratik olarak öznel olarak değil de, yalnızca nesne ya da sezgi olarak ele almalarıdır. Bu yüzden materyalizme karşıt olarak etkin yan, gerçek etkinliği, duyulur etkinliği olduğu gibi ele almayan idealizm tarafından soyut bir biçimde işlendi. Feuerbach, düşünce nesnelerinden gerçekten farklu olan somut nesnelere gerek duyuyordu, ama insan etkinliğinin kendisini nesnel etkinlik olarak kavrayamıyordu. Bu yüzden ‘Das Wesen des Christentums (Hıristiyanlığın Özü)’ adlı kitabında, yalnızca kuramsal tutumun insana gerçekten özgü bir tutum olduğunu savundu.’

Marx ve Engels bu konuda ţöyle yazarlar : ” Aslında pratik materyalist, yani komünist için mevcut dünyayı değiştirmek, kurulu düzene saldırmak ve onu dönüştürmek söz konusudur.”

4.1. DİYALEKTİK MATERYALİZM

Diyalektik Materyalizm deyimini proletaryanın yeni felsefesi olarak tanımlayıp ilk kez kullanan Alman işçi J. Dietzgen’dir. Marx ve Engels bu formülü yalnız onaylamakla kalmayıp, onu kendi en iyi çalışma araçlarının en doğru ifadesi olarak kabul ettiler. Tarihsel materyalizm marxçılığın olumlu yönünü meydana getirirken, diyalektik materyalizm de eleştirel, düşünsel yönünü oluşturur. Engels şöyle der: “Diyalektiğin tutarlı yanını, idealist alman felsefesinden kurtarıp materyalist bir doğa ve tarih anlayışıyla bütünleştirmeyi, Marx ile benden başka düşünen hemen hemen yoktu.”

Engels daha sonra şunları ekler: “Modern materyalizm, tarihi, insanlığın evrim süreci olarak görür ve ona düşen de tarihin itici güçlerini ortaya çıkarmaktır. 18. yy Fransız filozofları için olduğu gibi Hegel için de geçerli olan ve doğayı Newton’ın öne sürdüğü gibi öncesiz ve sonrasız gök cisimleriyle ve Linné’nin öne sürdüğü gibi değişmeyen organik türlerle dar çevrimler içinde hareket eden ve kendine hep özdeş kalan bir bütün olarak yaygın anlayışın tersine, modern materyalizm, doğa bilimlerindeki en son gelişmenin bir bileşimini yapar; buna göre, doğanın da zamana bağlı bir tarihi vardır; gökcisimleri de elverişli koşullarda oralarda yaşayabilen canlı türler gibi doğarlar ve yok olurlar. Modern materyalizm bu durumda da özü bakımından diyalektiktir ve bilimlerin üstünde bir felsefeye ihtiyacı yoktur.”

Mao Zıdong ise bu konuda şunları söyler: “Marxçı felsefenin - diyalektik materyalizm- çok belirgin özelliği vardır. Birincisi sınıfsal özelliğidir: diyalektik materyalizm prolateryaya hizmet ettiğini açıkça kabul eder. İkincisi, pratik özelliğidir: kuramın pratiğe bağımlı olduğunu, kuramın pratiğe dayandığını, ama sırası gelince pratiğe hizmet ettiğini vurgular.”

 

4.2. TARİHSEL MATERYALİZM

Tarihsel materyalizm, marxçılar tarafından tarih bilimi ya da toplumsal oluşumların bilimi olarak da görülür. “Maddi yaşamın üretilme tarzı, toplumsal, siyasal ve düşünsel yaşam sürecini genel olarak belirler.”

Engels bu konuda şöyle der: “Materyalist tarih anlayışı, şu savdan hareket eder: üretim ve üretimden sonra ürünlerin mübadelesi, her türlü toplumsal düzenin temelini oluşturur; yarih boyunca her toplumda, ürünlerin bölüşümü ve onunla birlikte sınıf ya da zümreler halinde toplumsal sıralanma, üretilmiş olana, bunun üretilme biçimine ve üretilmiş şeylerin bölüşüm biçimine göre düzenlenir. Bundan ötürü bütün toplumsal değişimlerin ve bütün siyasal altüst oluşların son nedenlerini, insanların hafızasında, öncesizsonrasız gerçek ve öncesizsonrasız adaleti daha iyi anlamaları değil, üretim ve mübadele biçimlerinin değişmesinde aramak gerekir; bu nedenleri felsefede değil, sözkonusu dönemin iktisadi yaşamında aramak gerekir.”

 

5. MATERYALİSTLER

a) Heraclitus (M.Ö. 6.yy): Materyalizm ile ilgili ilk fikirler Heraclitus’un Logos kuramına dayanmaktadır. Heraclitus, doğal durumların yalnızca bir maddi kaynağı olduğunu, bunun da Ateş (Pyr) olduğunu ileri sürdü. Bu Ateş, sonsuz, bozulmamış ve başlangıcı olmayan bir bir dünyayı yaratan Logos’un özüdür.Heraclitus’a göre bu dünya karşıtlıkların harmonisi gibi çeşitli şekillere dönüţtürülür. Bu karşıtlıkların bileşimi ise doğadaki herşeyin oluşumuna destek verir.

b) Leucippus (M.Ö. 5. yy): Atomizm’in kurucusudur. Leucippus’a göre, “ Eğer boşluk olmasaydı, devinim (hareket) de olmazdı; ancak boşluğu yokluk olarak tanımlamak da doğru değildir.”

Leucippus, tam bir bilinçlilikle uzay boşluğunun varlığını iddia eden ilk filozoftur. Uzay boşluğu kavramının ortaya atılmasıyla, küçüklükleri yüzünden görünemeyen sonsuz sayıda gerçekler olduğu söylenebilmiştir. Tüm bu küçük birimler, esas sistemin bütün özelliklerini taşımaktadırlar. Bunlar uzayda hareket ederler; bunların kombinasyonları bizim duyu olarak algıladıklarımızın oluşumunu mümkün kılar.

Leucippus’un ayrıca Pisagorizm ile ilgili de çalışmaları vardır.

c) Democritus (M.Ö. 460-370): Leucippus’un Atom Teorisi’ni genişletti. Parçaların bölünememe (ad infinitum) üzerinde durdu. Varolan doğanın sonsuzluğu, uzay boşluğu ve devinim üzerinde tartışmalar yürüttü. Democritus’a göre tüm devinimler aktif ve pasif etkilerin sonucu olarak oluşur. Birincil devinim ve onun ikincil etkisi arasındaki ayrımı belirlemiştir (Impulse-Reaction/ Etki-Tepki). Bu Gereklilik kuralının temelidir, ve doğadaki her şey bu kurala bağlıdır.

Democritus’a göre bu gördüğümüz dünya, sonsuz sayıda düşen atomların sonucu oluşmuştur. İnsan ruhu, vücudun hareketini de sağlayan, ateşin küresel atomlarından oluşur.

Democritus, imajlar veya idoller hipotezini de ortaya atmıştır.

d) Epicurus (M.Ö. 3.yy): Epicurus’a göre evren iki parçadan oluţmuţtur; madde ve maddenin içinde hareket ettiği uzay veya boşluk. Her çeşit formdaki tüm maddeler, ölümsüz olan ve bölünemeyecek atomlara kadar indirgenebilir. Democritus’un izinden giderek bir yaratıcının varlığını inkar etmiştir. Onalara göre bu atomlar hep vardır ve sonsuza kadar var olacaklardır. Tüm fiziksel fenomenler de bu atomların çeşitli hareketleri ile oluşur. Ruh da, atomun çok ince ve hafif çeşitlerinden oluşmuştur; beden ölüp çürüyünce bu atomlar ayrılır ve dağılırlar. Dolayısıyla öteki dünyanın varlığını da reddetmiştir.

e) Titus Lucretius Carus (M.Ö. 98-55): Romalı şair ve filozof. 6 kitaptan oluşan didaktik şiir kitabı De Rerum Natura’da atomlar, akıl ve ruhun oluşumu, doğa ve doğada olanları açıklamak hakkında yazmıştır. Epicurus’un izinden gitmiştir.

f) Pierre Gassendi (16. yy): Felsefe öğretmenliği yapmıştır. Descartes’in tümevarım metodunu baz alan felsefesini reddederek Atomizm ile ilgili çalışmalar yapmıştır. Atomizmi saygın bir hale getirmek için Atomların tanrı tarafından yaratıldığını ileri sürmüştür. Doğanın mekanistik açıklamasını savunmuştur. Atomizim reddeden Aristoteles’e de karşı çıkmıştır.

g) Gottfried Leibniz (17. yy): Alman filozofudur. Aslında diplomat ve hukukçu olmasına rağmen aynı zamanda matematikçi, tarihçi ve filozoftur. Hesap makinesini tasarlamıştır, formal mantığı geliştirmiş, bilimsel akademileri bulmuştur. Ağırlıklı olarak üzerinde çalıştığı felsefeleri, gerçek, gereklilik ve ihtimal gerçeklikler, elverişli neden prensibi, önceden kurulmuş armoni, çelişkisizlik prensibi, vb.

Leibniz’in materyalizmine göre varolan herşey maddesel ya da fizikseldir; mental olaylar ise fiziksel durum ya da olaylar ile açıklanabilir.

h) Thomas Hobbes (17. yy): Karteziyan dualizmi ve Aristiotles felsefesiyle skolastik felsefeyi de reddetmiţ, yerine Galileo ve Gassendi’nin dünyayı hareket halindeki madde olarak tanımlayan yeni felsefesini benimsemiştir. Leviathan adlı eserinde: ”Evren tamamen gerçektir; gerçek olan herşey maddedir, madde olmayan gerçek de değildir.“ demiţtir.

i) Paul Henri baron d'Holbach (18. yy): Fransız filozofu. Ateizm ve materyalizm ile ilgili çalışmalar yapmıştır.The System of Nature” adlı kitabında dinle alay etmiş ve insanların özgür iradelerinin olmadığını, birer makine olduklarını ileri sürmüştür. Yine de doğaya dini bir hürmet de duymuţtur.

  1. Ludwig Feuerbach (19. Yy): Alman filozofu. Önceleri idealist Hegel’in etkisinde kalan Feuerbach, kısa bir süre sonra şu noktalarda ona karşı çıktı: bütün dinlerin antropolojiye indirgenmesi ve her spekülatif düşüncenin maddeci açıdan eleştirilmesi. Tanrının özündeki gizin gerçekte insanın özü olduğunu, dinin gerçekte insanın kendi üzerine düşünmesinin en yüksek noktasını oluşturduğunu, kurgusal düşünceyi insanın gereksinmelerini temel alan bir ahlak anlayışı açısından eleştirmek gerektiğini savuna Feuerbach, bu görüţleriyle genç hegelcilerin, özellikle Marx ve Engels’in en çok önem verdikleri düţünür haline geldi.

Feuerbach’a göre madde, aklın bir ürünü değildir, ama akıl maddenin en yüksek ürünüdür. Bu tabii ki saf materyalizm tanımıdır. Feuebach ţöyle der: “Bana göre materyalizm, insan özünün ve bilginin temelidir.”

k) Karl Marx (19. yy): ‘Die Deutsche Ideologie’ (Alman İdeolojisi) adlı eseriyle materyalizm ile ilgili çalışmalarına başlamıştır. (Engels ile birlikte) Bu eser, kişilerin doğasının üretimlerini belirleyen maddi şartlara dayandığı tezine dayanmaktadır.

Dünyayı, ‘mutlak fikir’in ‘evrensel tin’in, ‘bilinç’in cisimleşmesi olarak düşünen idealizme karşılık, Marx’ın felsefi materyalizmi, dünyanın, doğası gereği maddi olduğu; evrenin sayısız olaylarının hareket halindeki maddenin başka başka görünümleri oldukları; diyalektik yöntemin ortaya koyduğu gibi, olayların bağıntılarının ve birbirlerini karşılıklı koşullandırmalarının, hareket halindeki maddenin gelişmesinin zorunlu yasaları oldukları; dünyanın, hareket halindeki maddenin yasalarına göre geliştiği ve hiçbir ‘evrensel tin’I gereksinmediği ilkesinden hareket eder.

l) Friedrich Engels (19. yy): Marx ile birlikte çalışmalar yapmış, tarihsel ve diyalektik materyalizmi, bilimsel sosyalizmi savunmuştur (Anti-Dühring). Engels’e göre: “Materyalist doğa anlayışının, doğanın, kendisini bize sunduğu gibi yabancı bir katma olmadan, basitçe kavranılmasından başka bir anlama gelmediği doğrudur.”

m) Charles Darwin (19. yy): Evrim Teorisi ile bilinmektedir. Darwinizm, canlıların nasıl oluştuğu sorusunun, sadece maddesel faktörlerle, maddenin kendi içindeki rastlantısal etkileşimlerle açıklanabileceğini iddia ediyordu.

6. MATERYALİZM – İDEALİZM

Daha önce de belirtildiği gibi gerçekte görülebilen, dokunulabilen, ölçülebilen ve maddi denilen şeyler vardır. Öte yandan fikirler, duygular, istekler, anılar vb. ne görülebilen ne dokunulabilen ve ne de ölçülebilen, ama ötekilerden daha az var olmayan şeyler de vardır. Ve ruhun doğadan önce olduğunu savunan bazı filozoflar İdealizm tarafında yer alırken, diğer tarafta doğayı birincil olarak alan Materyalistlerin bulunduğunu söylemiştik.

Şüphesiz bu iki anlayış, birbirleriyle bağdaşmayan fikilerdir, ancak bir birlik oluştururlar ve ve iki karşıt gibi ayrılmaz bir şekilde birbirlerine bağlıdırlar. Materyalizmin her ilerlemesi idealizme indirilmiş bir darbe, materyalizmden her uzaklaşma idealizmin bir ilerlemesi olmuştur. Bu karşıtların birliği, aralarındaki savaşımın kaçınılmaz olduğu ve bu ikisi arasında hiçbir sentez, hiçbir uzlaşma olamayacağı anlamına gelmektedir.

Madde ile hareket arasındaki ilişkiler sorunu, idealizm ile materyalizmin sınırlarını kesin olarak saptamak sorunudur. İdealizme göre hareket, dinamizm, etkinlik, yaratıcı güç yalnızca ruha aittir. Materyalizme göre ise hareket, maddenin temel özelliğidir, madde harekettir.

7. ELEŞTİRİLER

Tarihin en eski zamanlarından bu yana çeşitli düşünürler tarafından ortaya atılan evrim fikri, 19. yüzyılda yeni bir evreye girerek “bilimsel” bir görünüme büründü. Bu yüzyılın özelliği, yine eski bir düşünce olan materyalizmin çok sayıda taraftar toplamasıydı. Dahası materyalistler inandıkları felsefenin bilimsel bulgular tarafından doğrulandığı iddiasındaydılar. O dönemde yaygın kabul gören durağan evren modeline ve Freud’un geliştirdiği psikoloji modeline dayanarak, “bilim materyalizmi ispatlıyor” iddiasını ortaya atmışlardı. Darwin’in evrim teorisi ise, materyalizme en büyük katkıyı yaptı. Çünkü Darwinizm, canlıların nasıl oluştuğu sorusunun, sadece maddesel faktörlerle, maddenin kendi içindeki rastlantısal etkileşimlerle açıklanabileceğini iddia ediyordu.

19. yüzyılda gelişen bu sözde bilimsel materyalizmin temel bazı iddiaları vardı:

  1. Evrenin hacim olarak “sonsuz” olduğu ve sonsuzdan beri var olduğu, dolayısıyla maddenin yaratılmadığı ispatlanmış bir gerçek gibi sunuluyordu.

2. Maddenin ve zamanın birer “mutlak” kavram oldukları, yani hep varolan, değişmeyen, sabit kalan esaslar oldukları savunuluyordu.

3. İnsan zihninin yine sadece maddesel faktörlerle açıklanabileceği, insanın madde-ötesi bir ruha sahip olmadığı öne sürülüyor, bütün zihinsel fonksiyonların maddeye indirgenebileceği iddia ediliyordu.

Materyalizm de diğer felsefler gibi, kendi dışında kalan tüm iddiaları reddetmiş, yalnızca madde ve maddenin hareketi ile oluşan bir dünyanın varlığı üzerinde şiddetle durmuştur.

8. BİLİME ULAŞMADA MATERYALİZM

Bilimsel faaliyet, somut olgu ve olayların, somut tahlilinden hareket ederek ve somutun iyi algılanabilmesi için kavramlaştırmalar yoluyla soyutlamalara da başvurarak, varsayım veya teoriler aracılığıyla işlenmiş olguları yine olgulara dönerek temellendimektir. Var olan durumun da neden ve sonuçları üzerinde çözümleme yapmak ve ileriye yönelik bilimsel öngörülerde bulunmak bilimsel faaliyetin görevlerindendir.

Materyalizm, bilimsel düşüncenin, nesnel gerçeğin veya maddi somutun bilincimizde yansıyıp anlam bulması açısından bilgiye ulaşmasında bu yönlü bir misyona sahiptir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KAYNAKÇA

INTERNET