BÖLÜM I

ÖRGÜT KAVRAMI VE ÖZELLİKLERİ

    1. ÖRGÜT TANIMI VE ANLAMI

Örgüt kavramını çok değişik şekillerde tanımlamak mümkündür. Bu tanımların daha iyi anlaşılması açısından örgütleme, örgüt dizaynı gibi kavramlardan bahsetmek gerekir.

Örgütleme, örgüt yapısını oluşturmak için gerekli faaliyetler sürecini ifade etmektedir. Bu, yönetim fonksiyonlarından da bilindiği gibi faaliyetleri gruplamak, bu grupları örgütsel olarak kademe ve mevki haline getirmek, bu mevkilere uygun işgörenleri atamak safhalarını içerir.

Örgüt dizaynı ise bir örgütün yapısını oluşturan başlıca ilişkilerin şeklini ve niteliğini gösterir. Bir örgütün dizaynı sırasında başlıca ele alınacak unsurlar şunlardır.

Bahsettiğimiz örgütleme ve örgüt dizaynı sürecinden sonra ortaya çıkan yapıya örgüt adı verilir. Burada ortaya çıkan örgüt yapısı biçimsel örgüt yapısıdır. Bu yapı örgütü dizayn edenin tercih ve seçimlerine dayandığı için bu adı almaktadır. Örgüt şeması da bu formel yapının şematik olarak ifade edilmiş şeklidir. Örgüt yapısını oluşturan birimlerin yetki-sorumluluk dağılımları, birbirleriyle olan ilişkileri ise organizasyon el kitaplarında yer alır.

Bunun dışında işletmelerde kendiliğinden gelişen ve kişilerin birbiriyle kurdukları iş içi ve iş dışı ilişkiler sonucu ortaya çıkan bir yapı vardır ki buna da informel(biçimsel olmayan) yapı adı verilir. İnformel ve formel yapılar uyumlaştırıldığı zaman birbirini tamamlayıcı ve etkinliği artırıcı bir yapı kazanırlar. Biçimsel ilişkilerinde ortaya çıkmasıyla örgütün mekanik yanından daha da ağır basan sosyal yanı ortaya çıkar. Örgütü oluşturan kişilerin kişisel anlayışları, amaçları ve değer yargıları diğer tüm özellikleri aynı olsa bile bir örgütü diğer bir örgütten ayırır. Her organizasyondaki bu farklı havaya örgüt kültürü adı verilir.

Örgüte ilişkin bu tanımlardan sonra örgüte ilişkin yapılmış olan tanımlara geçebiliriz.

‘’Örgüt, belli amaçlara ulaşmak için bir insan grubunun çabalarını düzenleştirmeye yarayan belirli yapı, kural ve süreçlerin bütünüdür.’’

‘’Örgüt, belirli amaçlar doğrultusunda kişilerin gayretlerini birleştirdikleri yapılandırılmış bir süreçtir.’’

‘’Örgüt, insan, iş, teknoloji faktörlerini birleştiren bir sistemdir. ‘’

‘’Örgüt, bir işletmedeki işleri, mevkileri, işgörenleri ve aralarındaki haberleşme ve otorite ilişkilerini gösteren bir yapıdır.’’

‘’Örgüt, teknik ve sosyal faktörlerle ilgili bir düzenlemedir.’’

Bu tanımlardan sonra organizasyon yapılarını oluşturan temel unsurları açıklayabiliriz.

1.2. ÖRGÜT YAPISINI BELİRLEYEN UNSURLAR

Bir örgütün yapısı oluşturulmak istendiği zaman örgütü karakterize eden birtakım unsurlar üzerinde durmak gerekir. Bu unsurlardan başlıcaları şunlardır.

a-)Amaç:Her örgüt ulaşmak istediği amaçlara ve bu amaçlarla ulaştıracak faaliyetlere göre farklı bir yapıda dizayn edilir. Örneğin rutin işlerin yapıldığı örgütler klasik yapıya göre dizayn edilirken, değişken işlerin yapıldığı örgütler organik yapıda dizayn edilir. Bu örnekten de anlaşılacağı üzere bu unsur organizasyon amaçlarını gerçekleştirmek için yapılacak iş ve faaliyetlerin nitelikleriyle ilgilidir.

b-)İş bölümü ve uzmanlık derecesi: Bilindiği gibi uzmanlaşma belli bir işin çok küçük parçalar ayrılarak her görevi bir kişinin sürekli olarak yapması anlamındadır. Organizasyondaki bölümlerde ne derece uzmanlaşmaya gidileceği organizasyon yapısı direk olarak etkileyecektir. Örneğin klasik teori işlerin nasıl yapılacağını belirlemiş ve kişilerin bu belirlenen doğrultuda davranmasını istemiştir. Diğer taraftan sosyo-teknik sistem anlayışına göre organizasyonda etkinliğin artması işlerin ve kişilerin birlikte ele alınması ile sağlanabilir.

c-)Formalleşme Derecesi: Formalleşme derecesi işlerin yapılması sırasında belirlenmiş olan yöntem ve ilkelerin ne derecede uygulandığını ifade eder. Şayet işlerin nerede,ne zaman, kim tarafından yapılacağı tam ve ayrıntılı olarak belliyse ve bunlara uymak zorunlu ise formalleşme derecesi yüksek demektir.

d-)Denetim Alanı: Örgütte bir üste bağlı olması gereken ast sayısı ile ilgili bir unsurdur. Çeşitli yazarlar bir yöneticinin denetim alanını sınırlayan kişilerin adedi üzerinde farklı görüşler öne sürmüşler ancak bir üste bağlı ast sayısının genellikle 3 ile 10 arasında değiştiği fikrinde birleşmişlerdir.

e-)Örgütteki Kademe Sayısı: Bu faktör kontrol alanı unsurunun uygulaması sonucu ortaya çıkar ve örgütün basık veya sivri olmasını etkiler. Basık yapıda haberleşme hızlı sağlanırken, sivri yapıda daha fazla personele ihtiyaç duyulur.

f-)Merkezileşme Derecesi: Merkezileşme derecesi, organizasyonda kararların hangi kademedeki çalışanlar tarafından verildiğini gösterir. Şayet kararlar üst yönetim tarafından veriliyorsa merkeziyetçi, alt kademeye doğru kaydırılmışsa ademi-merkeziyetçi bir yapıdan söz edilir.

g-)Çapraşıklık Derecesi: Örgütteki dikey ve yatay yayılma derecesini ifade eder. Çapraşıklık derecesinin artması koordinasyon, iletişim, haberleşme ve kontrol açısından birtakım sorunları da ortaya çıkarır.

h-)Departmanlaşma: Departmanlaşma işletmelerde yapılacak olan faaliyetler, bu faaliyetlerin bir araya getirilmesi ile görevler ve sırasıyla işler, pozisyonlar ve bölümler ile ilgili bir unsurdur. Bu bölümlerin oluşumu sırasında dikkat edilecek ilkeler ve kriterler departmanlaşmayı etkiler. Bu kriter ve ilkelere bölümlere ayırma kısmında değinilecektir.

ı-)Emir- Komuta ve Kurmay Organların Oluşturulması: Emir-Komuta ve kurmay organı olarak görev yapacak birimlerin aralarındaki ilişkilerin belirlenmesi de bir diğer önemli unsurdur. Şayet bu konunun üzerinde durulmazsa ileride organizasyon da sorunlar çıkma olasılığı büyüktür.

i-)Haberleşme Kanalı ve Şekli: Haberleşme ilişkilerinin çeşidi ve niteliği de organizasyonun yapısını etkileyen bir unsurdur.

Yukarıda bahsettiğimiz unsurlar her yönetici tarafından içinde bulunulan ortamın özelliklerine göre değerlendirilir ve bu unsurların yansımasına göre organizasyon yapısı ortaya çıkar.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

BÖLÜM II

ORGANİZASYONLARDA OTORİTE, GÜÇ VE ETKİLEME

Güç, kuvvet, etkileme ve diğer konular, yönetim ve organizasyonun en ihmal edilmiş konuları arasındadır. Otorite konusu da genellikle organizasyon konusuyla birlikte ele alınmaktadır. Oysa yönetim uygulaması (olayı) tamamen güç kullanımı ile ilgilidir. Otorite ise güç kullanımının ancak bir çeşididir. Dolayısıyla güç konusunun niteliği çeşitleri ve başka kavramlarla ilişkilerinin iyi kavranması yöneticilerin etkinliğini arttıracaktır.

2.1. GÜCÜN YÖNETİCİ AÇISINDAN ÖNEMİ

Araştırma sonuçları yönetim işinin en önemli özelliğinin “karşılıklı bağlılık” olduğunu göstermektedir. Yöneticinin başarısı büyük ölçüde astlarına, meslektaşlarına, üstlerine, rakiplerine, sendikalara, müşterilerine, vs. bağlıdır. Yöneticinin başarısı başkaları tarafından etkilenecektir.

Yöneticinin bulunduğu pozisyon yöneticiyi otorite ile donatmış olabilir. Ancak bu otoritenin kullanımı, yukarıda belirtilen ve yöneticinin başarısını etkileyen unsurlarla ilişki kurmayı gerektirir. İşte bu noktadan itibaren yöneticilik yapabilmek sorunu başlamaktadır. Çünkü önemli olan, otorite ile donatılmış olmak kadar, bunu kullanabilmektir. Kullanabilmek ise, kişileri etkilemekle mümkündür. Etkileme olayında ise, yöneticinin sahip olduğu otorite kadar, belki ondan daha da fazla olarak, güç önemli bir rol oynayacaktır. Otoritesi olmadığı halde başkalarını etkileyen kişilere rahatlıkla rastladığımız gibi, otorite ile donatıldığı halde kişileri etkileyemeyen, dolayısıyla sonuç alamayan yöneticilere de rastlamak mümkündür. Yöneticilerin büyük bir bölümü de bu iki zıt durum arasında belirli noktalarda bulunacaklardır. Yönetimde bu önemine ve hele organizasyonların üst kademelerindeki ilişki, kilerdeki önemine rağmen, güç konusuna yönetim kitaplarında gereken yer verilmemiştir.

Bir defa organizasyon şemaları, sürekli olarak canlı tutulmalı, yani revize edilmelidir.

Yöneticilik insanları belirli davranışlara sevk edebilme sanatıdır. Yönetici bunu yapamıyorsa, yani iş yaptıramıyorsa yöneticiliğinden bahsetmek güç olacaktır.

Kısaca, organizasyonlar nasıl tanımlanırsa tanımlansın, sonuç itibariyle, her organizasyon bir politik yapıdır. Dolayısıyla bu yapıda yer alan herkes bir etkileme süreci içindedir. Organizasyon mensuplarının başarısı da, etkileme sürecindeki başarılarına bağlıdır.

2.2. GÜÇ, KUVVET, OTORİTE VE ETKİLEME

Güç nedir? Bertrand Russell’a göre, “enerji” kavramı nasıl fiziğin temel bir kavramı ise, “güç” kavramı da sosyal bilimlerin temel kavramıdır. Güç, başkalarını etkileyebilme yeteneğidir. Başka bir deyişle, güç, bir kimsenin başkalarını, kendi istediği yönde davranışa sevkedebilme yeteneğidir. Dolayısıyla güç, ilişkisel bir kavramdır. Kişinin gücü ancak başkaları ile ilişki kurduğu zaman anlaşılır. Eğer kişi, başkalarını kendi belirlediği yönde davranmaya sevkedebiliyorsa, o zaman güçlüdür denilebilir.

Güç alanı kişinin etkileyebildiği ilişkilerin toplamını belirler. Güç konusu ise, kişinin başkalarını hangi konularda etkilediğini ifade eder. Güç kaynakları ise, kişinin başkalarını etkileyebilmek için hangi kaynaklardan yararlandığını açıklar. Dolayısıyla “A güçlüdür” demenin hiçbir anlamı yoktur. “A” nın kimleri (güç alanı), hangi konularda (güç konusu) ve nasıl (güç kaynağı) etkilediğinin de belirtilmesi gerekir.

Etkileme nedir? Etkileme kişinin gücünü kullanırken yaralandığı süreçtir. Dolayısıyla, etkileme bir kişinin davranışlarıyla (talimat vermek, vs.) başka bir kişinin davranışlarını değitirdiği (talimata göre hareket etmek, vs.) sürecin adıdır.

Otorite (yetki) nedir? Weber’e göre otorite, belirli bir organizasyon mensuplarının istekli ve şartsız olarak üstlerinin talimatına uymalarıdır. Çünkü, bunlara göre üstlerin bu tür talimat vermeye yasal hakları vardır ve astlar için bu talimata uymamak yasal değildir. H. Fayol ise otoriteyi “emir verme ve itaat bekleme hakkı” olarak tanımlamıştır.

Şu hale göre otorite kişiye örgüt tarafından verilen karar verme ve başkalrının (astlarının) davranışlarını belirleme hakkıdır. O mevkiyi kim işgal ederse bu hakkı o kullanacaktır. Bu anlamda otorite formal otoritedir.

Bir diğer yaklaşım (kabul teorisi) olarak bilinen ve C. Barnard tarafından geliştirlen yaklaşımdır. Barnard’a göre bir kimsenin otoriteye sahip olması, üst kademenin o kimseye belirli hakları vermesi ile değil, fakat o kişinin astlarının, verilen emirlere uyup uymamaları ile belirlenir.

Görüleceği üzere, otorite, ancak bir güç kullanım şeklidir. Formal ortorite, başkalrını etkilemenin yasallaştığı bir güç şeklidir. Dolayısıyla otorite, güç kaynaklarından birisidir.

Bir yöneticinin formal otoritesi dışındaki güç kaynaklarını kullanarak astlarını etkilemesi temel “informal otorite” veya “gayri-resmi otorite” olarak da adlandırılmaktadır. İnformal otorite de, formal otorite gibi, bir çeşit güç kaynağı olarak düşünülmelidir.

Kuvvet nedir? Kuvveti gücün uygulanmış şekli, yaptırım olarak tanımlamak mümkündür. Aralarında en önemli fark şudur : Güç’te yöneticinin talimatına riayet edilmektedir. Yani A2nın verdiği talimat uyarınca B davranış göstermektedir. Oysa kuvvette, B, A’nın talimatına uymamakta fakat A’nın fiilen uyguladığı önlemler (kuvvet) karşısında uymak zorunda kalmaktadır.

2.3. GÜÇ KAYNAKLARI

Güç, belirli kaynakların kullanılmasından elde edilmektedir. Yönetici bu kaynakları etkileme süreciyle kullanarak başkalarının davranışlarını değiştirebilmektedir. French ve Raven Tarafından yapılan sınıflandırmaya göre 5 türlü güç kaynağı vardır :

Zorlayıcı Güç : Zorlayıcı güç korkuya dayanmaktadır. Grup üyelerini korkutan herşey bir güç kaynağıdır. Yöneticinin gerçekten cezalandırma imkanına sahip olması kadar, personelin onu bu şekilde algılaması da önemlidir. Ceza vermek bir zorlayıcı güç kaynağıdır.

Yasal Güç : Bu güç kaynağı, izleyicileri önderin veya yöneticinin kendi davranışlarını etkileme hakkına sahip olduğunu kabul etmeleri ile ilgilidir. Yasal güç Esasında otoriteyi ifade etmektedir. Burada astların, üst kademelerden gelen isteklere uymaya kendilerini mecbur hissetmeleri söz konusudur.

Ödüllendirme : Eğer yönetici veya önder başkalarını ödüllendirebiliyorsa ödüllendirme kaynaklarına sahipse, bunu bir güç aracı olarak kullanabilir.

Benzeţim Gücü ve Karizmatik Güç : Bu güç kaynağı doğrudan yöneticinin veya önderin kişiliği ile ilgilidir. Önderin kişiliğinin izleyicilere ilham verebilmesi, onların arzu ve ümitlerini dile getirebilmesi bu kaynağın temelidir.

Bilindiği üzere karizma çekiciliği ifade etmektedir. Yönetici veya önderin astlar için çekici olması, astları öndere benzetmeye itecektir. Bu da onları, önder tarafından daha kolaylıkla etkilenir hale getirecektir.

Uzmanlık Gücü : Bu güç kaynağı önder veya yöneticinin sahip olduğu bilgi ve tecrübe ile ilgilidir. Burada yine astların (izleyicilerin) algısı önemlidir.

Bir başka güç kaynakları sınıflandırması da Carzo ve Yanouzas’a göre şöyledir :

Yöneticiler, güç ile ilgili olarak kendilerine sürekli şu soruları sormalıdırlar :

2.4. ÖRGÜT İÇİ GÜÇ MÜCADELELERİ VE POLİTİKA

Örgütsel davranış konusunda, üzerinde en az durulan konulardan birisi örgüt üyeleri arasındaki güç artırımı mücadelesi ve örgüt içi politika konusudur. Sonuç itibarıyla her organizasyon politik bir yapıdır. İşte örgüt üyelerinin güç kazanma ve güç kullanma yönündeki bu çabaları örgüt içi politikayı oluşturmaktadır. Bunun örgüt içinde oluşan önemli bir sosyal ve davranışsal olay, bir realite olarak değerlendirilmesi gerekir. Ancak gerçek olan bir şey varsa, o da örgütlerde politik davranışların kaçınılmaz olduğudur.

Örgüt içi politikayı nasıl tanımlayabiliriz? Örgüt içi politika bir örgüt içinde çalışan, çeşitli açılardan farklı (otorite, amaç, kişilik vs.) fakat başarı açısından birbirine bağlı kişi veya grupların, amaçların, yol ve yöntemlerin ve süreçlerin belirlenmesinde kullanılan örgütsel karar mekanizmasına kendi görüşlerini hakim kılmak için, sahip oldukları gücü kullanarak birbirlerini etkileme sürecidir.

“Örgüt içinde en kısa yoldan ilerleyebilmek için gerekeni yapmak” da bazen örgüt içi politika olarak tanımlandığı gibi, bazen “ ...örgüt üyelerinin yetenek ve performanslarına ek olarak mesleki gelişmelerini hızlandırmak ve örgüt içinde daha fazla güç kazanmak için gösterdikleri davranışlar demeti” olarak da tanımlanmaktadır.

Bütün bu tanımları en önemli yanı, örgüt içi politika ile güç arasındaki yakın ilişkiyi vurgulamalarıdır.

DuBrin’e göre yöneticilerin güçlerini artırmak üzere kullandıkları başlıca yollar şunlardır :

Örgütsel yaşamın en önemli unsurlarından birini “güç” olduğu şüphesizdir. Bazılarına göre, eğer yönetici kendini güçsüz hissederse yukarıdaki yollara (taktiklere) daha çabuk ve kolaylıkla başvuracaktır.

Bir organizasyonda , insanlar arasında uzun vadede herkes için en uygun ve geliştirici karşılıklı ilişki, her iki tarafında birlikte kazançlı olacağı kazan-kazan (win-win) türü ilişkilerdir. Formal otoritenin yerine geçen “kazanılmış otorite” anlayışının da temelinde bu felsefe vardır.

Bu açıklamalardan çıkarılabilecek en önemli sonuçlardan birisi, yönetici rolünü oynayanların sahip oldukları güç ve bunun kaynakları hakkında bilinçlenmeleridir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

BÖLÜM III

ÖRGÜTLERDE BÖLÜMLERE AYIRMA ÖZELLİKLERİ

Bölüm iţletmenin belli bir kesimini veya işletme ile ilgili faaliyetlerinin içine alan bir çevre ve bölgeyi adlandırmak için kullanılan bir terimdir. Organizasyonu bir bütün olarak düşünürsek bu bütünü oluşturan her bir birim bölüm olarak adlandırılabilir. Bölümlere ayırma işlemlerinde faaliyetlerin nitelik ve nicelik olarak özelliklerine bakılır. Önemli olan nokta, çeşitli iş ve faaliyetleri bazı ölçü ve esasları dikkate alarak bir araya getirmektir. Bu da her işletmenin yapısına göre değişiklik arz eder. Fakat genel itibariyle bölümlere ayırmada dikkate edilecek ilkeler vardır. Şimdi bu konu üzerinde duralım.

3.1. BÖLÜMLERE AYIRMADA İLKELER

Bu konuda üzerinde ittifak edilmiş tam bir görüş yoktur. Biz burada en çok kullanılan beş ilkeden bahsedeceğiz.

a-) Faaliyetlerin Benzerliği İlkesi:Aynı amaca erişmek için yapılan faaliyetlerin, yani türden olanların bir araya getirilerek gruplandırılması işlemidir. Örneğin, aynı üretim hattında çalışanlar, benzer makine ve aleti kullananlar aynı bölümde toplanacaktır. Böylece faaliyetler daha etkin bir şekilde yürütülmüş olur. Bu ilke daha çok uzmanlaşmanın gerektiği alanlarda ve özellikle organizasyonun alt kademelerinde uygulama alanı bulur.

b-)Uzmanlaşmadan Yararlanma İlkesi: Faaliyetleri bölümlere ayırıp gruplarken, personelin optimal bir ölçüde uzmanlaşmasını göz önünde bulundurmak gerekir. Aynı uzmanlaşma dalına ait fonksiyonları veya bunların alt ayrımlarına ait aynı türden işleri ortak bir bölümde toplamak, verimin artırılmasında büyük rol oynayan bir etken olacaktır. Bu nedenle bölümlere ayırmada uzmanlaşmadan yararlanma önemli bir ilke olarak dikkati çekmelidir.

c-)Denetimi Kolaylaştırma İlkesi: Bölümlendirmede en geçerli denetim sisteminin kurulmasıyla faaliyetler etkin olarak yürütülebilir. Bu açıdan bölümlendirmeye önem verip denetimi kolaylaştırmak gerekir. Bölümlere ayırma işletmenin maddi ve insan kaynaklarının denetimini kolaylaştırıcı olmalıdır. Denetimi kolaylaştırmak için önce birbirini denetleyecek bireyleri belirlemek ve birbirinden ayırmak gerekir. Ayrıca karşılaştırmayı kolaylaştırmak için aynı özelliklere sahip bölümleri oluşturup bu bölümlerde sorumluluğun saptanmasına özen göstermek gerekir. Öte yandan gözetimin daha kolay olmasını sağlayan faaliyetleri fiziksel yakınlıklara göre gruplandırmak uygun olur.

d-)Koordinasyonu Kolaylaştırma İlkesi:Koordinasyonu sağlamak tüm örgüt birimleri ile ilgili bir faaliyettir. İşletmelerde çeşitli fonksiyonlar arsında bir işbirliği sağlamak ve sorunları halletmek için koordinasyona önem vermek gerekir. Bu açıdan işletmedeki faaliyetlerin ve fiziki imkanların bölümlere uygun olarak dağıtılması koordinasyona yardımcı olacaktır. Burada aynı hedef ve amaca sahip işlerin göz önünde bulundurulması gerekir. Benzer faaliyetlerin aynı bölümde toplanması kendi içinde bir koordinasyon sağladığı gibi uygun bir bölümlendirme sonucu bölümler arasında da koordinasyon kolaylaştırılmış olur.

e-)Giderleri Azaltma İlkesi: Örgüt yapısının kurulması aşamasında çeşitli birimlerin kurulması işletmeye yeni maliyetler getirecektir. Bölümlerin oluşturulmasında gerçek ihtiyaçlar göz önünde bulundurulmalıdır. Bu noktada personel politikasının önemli bir rol oynayacağı açıktır. Oluşturulan her yeni birim personel açısından ek ihtiyaçlar doğuracağı için bu noktada yöneticilerin en rasyonel yolu seçmeleri gerekmektedir.

3.2. BÖLÜMLERE AYIRMA TÜRLERİ

Bölümlere ayırmanın birçok türü vardır. İşletmeler bölümlendirme türünü belirlerken öncelikle içinde bulundukları faaliyetlerin konusunu dikkate almalıdır. Bazı amaçlara ulaşmak için yapılacak faaliyetlerin belirlenmesi ve faaliyet sonucu en iyi verimi sağlayacak türden bölümlemeye gitmek gerekir.

3.2.1. Fonksiyonlara(İşlevlere) Göre Bölümlendirme

Fonksiyonlara göre bölümlere ayırma uygulamada en çok görülen bölümleme türüdür. Burada işler üretim, mali işler, pazarlama, personel, endüstri ilişkileri, ar-ge gibi işletme fonksiyonlarına göre bölümlere ayrılır. Her bölüm yöneticisi ilgili faaliyetlerden sorumlu olur. Dolayısı ile her bölüm yöneticisi sorunlara kendi faaliyetleri açısından bakar. Bu açıdan faaliyetler arsında koordinasyonu sağlamak tepe yöneticisinin görevidir. Çünkü sadece tepe yöneticisi faaliyetlerin tümünü görme imkanına sahiptir. Fonksiyonlara göre bölümlere ayırma yönetim hiyerarşisinin çeşitli düzeylerinde uygulanabildiği gibi yaklaşık olarak her organizasyon yapısında görülebilir.

Bu tür bölümlere ayırmanın yararı doğal, akıcı ve çok denenmiş oluşu, mesleki uzmanlaşmaya olanak sağlaması, üst düzey yöneticilerin koruduğu temel faaliyetlerin işletme içindeki yeri ve önemini daha kuvvetlendirmiş olmasıdır.

Bu bölümlendirme türünün üstünlüklerine rağmen bazı zayıf yanları da vardır. Uzmanlaşmaya dayandığı dolayısı ile yöneticilerin dikkatlerinin belli işlevlere yönlendirdiği için işletmenin tümüne ilişkin amaçların gözden uzak tutulma riski vardır. Öte yandan bölümler arası gereksiz çatışma ve rekabet ortamı oluşabilir. Özellikle yetki sınırlarının tam olarak belirtilmemesi çatışmalara yol açabilir. Bölümler yöneticilerin bilgi sınırlarını aşan bir takım işleri de kapsıyorsa verimin düşmesine neden olabilir.

İşletmenin içinde bulunduğu çevreye ilişkin koşullar değişmemekte yada az sayıda mal veya hizmet üretilmekte ve sınırlı bir pazara sunulmakta ise fonksiyonel yapı geçerli ve başarılı bir yapı olarak dikkati çeker. Faaliyet alanının genişlemesi çok sayıda mal ve hizmetin farklı koşullarda dinamik bir pazarda satılası halinde fonksiyonel yapı geçerliliğini ve etkinliğini yitirecektir. Fonksiyonel Bölümlendirmeye ait bir örnek aşağıda verilmiştir.

Ţekil 2.1.Fonksiyonel Bölümlendirme

 

3.2.2. Mal ve Hizmet Temeline Göre Bölümlendirme

Üretilen mal ve hizmetler bir çok işletmede bölümlere ayırma biçimi olarak kullanılmakta ve bir mal veya hizmet ile doğrudan doğruya ilgili faaliyetler bir araya toplanmaktadır. Bu bölümlendirme birden çok mal üreten işletmelerde geçerli olmaktadır. Organizasyon yapısı kurulurken bu mallar esas alınmaktadır. Fonksiyonlara göre bölümlendirmenin tersine iş ve görevler niteliklerine göre değil ilgili oldukları mal ve cinslerine göre gruplanır. Böylece işçilerin bilgilerinden ve uzmanlıklarından en yüksek düzeyde yararlanıldığı gibi, belirli bir tür iş yapan makine ve donanımın kullanılması kolaylaşmış olacaktır. Bu bölümlemede bölümlerden her birinin yöneticisi mamule ilişkin tüm eylemlerden sorumlu olacaktır. Ayrıca her bir bölüm ayrı ayrı tüm fonksiyonların yerine getirilmesinden de sorumlu olur. Böyle bir bölümlendirmeyi şekil üzerinde şöyle görebiliriz.

Şekil 2.2.Mal Tipi Bölümlendirme

Bu bölümlendirme işletmeyi daha esnek yönetim birimlerine böler. Bu bölümler küçük fonksiyonel örgütlerin üstünlüklerinden yararlanır. Bu bölümlendirmenin bir diğer yararı da koordinasyonu kolaylaştırmasıdır. Bölüm yöneticisi sadece bir malın üretiminden pazarlamasına kadar tüm işlemlerden sorumlu olduğu için küçük bir işletme yöneticisi gibi işlev sahibidir.

Ancak bu tür gruplamanın da belirli sakıncaları olacaktır. Muhasebe, finansman, pazarlama gibi temel faaliyetlerin çeşitli mal ve hizmet bölümlerinde ayrı, ayrı uzman kimseler tarafından yapılması gereği kendini gösterecek ve böylece uzmanlaşma üretim dalında sağlanırken, muhasebe, finansman ve pazarlama gibi faaliyetlerde sağlanamayacaktır. Ayrıca bu tür faaliyetler her bölümde tekrarlanmış olacak ve kaynak israfı oluşacaktır. Başka bir sakınca da bölüm müdürlerinin tüm faaliyetleri bünyelerinde toplamasından dolayı sanki genel müdüre rakipmiş gibi bir durum yaratabilecektir. Bu nedenle fonksiyonlara ve mal veya hizmete göre bölümlere ayırma beraberce uygulanmakta ve ilk kademelerde fonksiyonlara, ikinci kademelerde ise mal veya hizmet temeline göre bölümlere ayırma daha yararlı olacaktır.

3.2.3. Bölge Temeline Göre Bölümlendirme

Bu bölümlendirme türü de mal tipi bölümlendirmeye benzemektedir. Özellikle işletme ülke sınırlarını aşıp, uluslar arası düzeyde alıcılara hizmet etmeyi amaç edinmiş ise , işletmenin belirli bölgelerdeki faaliyetlerinden o bölgenin yöneticisi sorumlu olacaktır. Böylece işletmenin faaliyetleri çok yaygın ve dağınık olduğu halde yerinde yönetimi saplayacak böyle bir bölümleme türünü uygulamak yararlı olacaktır. Bu bölümlendirme türü şekil üzerinde şöyle gösterilebilir.

 

 

Şekil 2.3.Bölge Temeline Göre Bölümlendirme

Bölge temeline göre bölümlendirmeye genellikle sigorta, petrol, telefon ve demiryolu işletmelerinde rastlanmaktadır.Bu bölümlendirme türünün bazı yararlarını şöyle saymak mümkündür. Ani karar verme ve haberleşmeyi olumlu yönde etkilediği için tercih edilir. Bölgenin coğrafi, kültürel, iklimsel özelliklerine göre hareket etmeyi sağlar. Bölgeler itibariyle yönetim seçildiği için yetki devri kolaylaşır. Pazarlama ve satış elemanları belli bir bölge içinde çalışarak tüketici isteklerini daha iyi karşılarlar.

Bu bölümlemenin yararları yanında bazı sakıncaları da vardır. Bunlar şöyle sıralanabilir. Bölgeler ve merkez arasında merkezden yürütülen bazı işlerde koordinasyon sorunu çıkabilir. Çok çeşitli bölgeler söz konusu olunca genel yönetici niteliğine sahip birçok yönetici ihtiyacı ortaya çıkar.

3.2.4. Müşteri Temeline Göre Bölümlendirme

Üretilen mal veya hizmetleri müşterilere daha iyi sunabilme gayesi çok önemli ise, müşteri temeline dayalı bir bölümlendirmeye gidilmelidir. Bu bölümleme daha çok satış bölümlerinde görüldüğü gibi tüm örgüte de yaygın hale getirilebilir. Konfeksiyon sanayiinde ürünlerin kadın, erkek, çocuk olarak bölümlenmesi bu bölümlemenin tipik örneğidir. Buradan da anlaşılacağı üzere müşteri ile doğrudan doğruya karşılaşmayı gerektiren alanlarda ve özellikle satış faaliyetlerinde bu tür bölümlendirmeye gidilecektir. Müşteri temeline göre bölümlendirme şekil üzerinde şöyle gösterilebilir.

Şekil 2.4.Müşteri Temeline Göre Bölümlendirme

Müşterilerle olan koordinasyonu artırması, müşteriye daha özenli hizmet sunması ve ayrıntılı bilgilerden yararlanma olanağı sunması bu bölümlemenin en belirgin yararlarındandır.

Bölümler arası rekabet sonucu müşteriler arasında ayrıcalık gözetme ihtimali olması ve ilgili bölümlerde bulunan araç ve uzmanlaşmış işgücünün tek bir iş yapması sonucu kapasitelerinin altında kullanılmaları sakıncaları arasında sayılabilir.

3.2.5. Zaman ve Sayı Temeline Göre Bölümlendirme

Fazla talebi karşılamak için aralıksız çalışan örgütlerde benzer faaliyetler değişik zaman aralıklarında tekrarlanmaktadır. Buna vardiya usulü çalışma adı verilmekte ve 24 saatlik gün 8 saatlik normal çalışma süresine dayanılarak 3 eşit parçaya bölünmektedir. Bir işletmede iki veya daha fazla vardiya varsa bu bölümleme geçerli olmaktadır. Bu bölümlemede her vardiyanın ayrı bir amiri vardır ve normal zamanlı çalışan uzman amirlerle bunlar arasında nasıl ilişkiler kurulacağı önem taşımaktadır. Ayrıca değişik vardiyalar arasında kıskançlık ve rekabeti önlemek amacıyla gündüz vardiyası şefinin diğer vardiyaların yöneticilerinin amiri olarak atanması sorunu çözmeye yönelik bir girişimdir.

Sayı temeline göre bölümlendirme ise işgücünün önem kazandığı durumlarda söz konusudur. Birbirinden farksız belli sayıda insan organizasyonu biriminin oluşumunda esas kabul edilir. Otomasyondaki gelişmeler nedeniyle önemi giderek kaybolmuştur.

3.2.6. Süreç ve Araca Göre Bölümlere Ayırma

Bu bölümlendirmenin temelinde işletmenin faaliyetlerinin izlenen süreçlere ve belli makinelere göre ayrılması vardır. Daha çok üretim işletmelerinin alt kademelerinde rastlanan bu bölümleme makinelerin kullanılmasında çok özel ustalık isteyen ve yeteneğin gerekli olduğu durumlarda faaliyetlerin bir işlem çerçevesinde toplama ve gruplamanın maliyeti düşürmesi açısından yararlı olacaktır. Bu bölümlendirmede işbölümü ve uzmanlaşmadan en iyi şekilde yararlanılır. Bu bölümlemenin sakıncası ise birbirini takip eden süreçlerde süreçler arsı koordinasyonun zorluğudur. Süreç ve araca göre bölümlere ayırma şekil üzerinde şöyle gösterilir.

Şekil 2.5.Süreç ve Araca Göre Bölümleme

 

3.3. KLASİK BÖLÜMLERE AYIRMA BİÇİMLERİNİN UYGULANMASI

Önceki bölümde anlattığımız bölümlere ayırma şekilleri ile bir örgütün tümünde organizasyon problemini çözmek mümkün değildir. Bundan dolayı örgütün en alt kademesinden en üst kademesine kadar değişik bölümlere ayırma türleri uygulanır.

Bir organizasyonu üst orta ve alt olmak üzere üç değişik kademeye bölmek mümkündür. Bu kademelerin her birinde değişik bölümlere ayırma türleri uygulanmaktadır. Üst düzey olarak adlandırdığımız genel müdürün hemen altında olan birimler genellikle fonksiyonlara göre bölümlenirler. Burada genellikle mali işler, teknik işler,personel,pazarlama ve üretim gibi müdürler bulunur. Bu müdürlerin bir alt düzeyi olan orta kademede ise çok değişik bölümlere ayırma yöntemleri uygulanabilir. Örneğin pazarlama için bölge temeline göre bölümlemeye gidilebilirken, üretimde süreç ve araca göre veya zaman ve sayı temeline göre bölümleme yapılabilir. Bu gruplamanın tümünün kullanılması halinde ise karma bölümlere ayırmaya gidilmiş olur. Uygulamada sanayii işletmelerinin birçoğunda karma organizasyon yapıları görülmektedir. Karma organizasyona ait bir örnek aşağıdaki şekilde verilmiştir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

BÖLÜM IV

ÖRGÜTLERDE HABERLEŞME

4.1.HABERLEŞMENİN TANIMI

Haberleşmenin en kısa tanımı “bir kişinin bir bilgiyi anlaşılır bir biçimde başka kişilere aktarmasıdır” şeklinde yapılabilir. Geniş manada ise haberleşme bireyler, gruplar veya örgütler arsında çeşitli düşünce, bilgi veya duygu iletimiyle ilgili ortak bir anlayış oluşturmak ve karşılıklı etkileşimi sağlamaktır. Bu iki tanımda da görüldüğü gibi öncelikle bir bilgi aktarma olayı vardır. Haberleşme kişilerin anlamsız etkileşimi olmaktan ziyade bir etki oluşturmaya dönük bilginin şuurlu olarak bir kişiden başka bir kişiye aktarılması olgusudur.

Bir sosyal yapı içerisinde haberleşme sistemine ihtiyaç duymayan hiçbir iş düşünülemez. Çünkü haberleşme belli bir yapı içerisinde insandan başka bir insana bilgi ve anlayışın aktarılmasıdır. Tüm bu anlatılanlardan yola çıkarak haberleşmede bir kaynak, bir mesaj ve bir veya birden fazla kaynak olduğunu söyleyebiliriz. Bu üç kavrama haberleşmenin öğeleri demekte doğru olacaktır. Fakat bu üç öğenin gerçekleşmesiyle haberleşmenin tamamlandığını söylemek mümkün değildir. Çünkü mesajı gönderen kişinin burada bir amacı vardır ve gönderilen mesaj doğrultusunda alıcının bir davranışı gerçekleştirmesini bekler. Alıcının göstereceği davranış ise mesajı beklemesine , alma biçimine ve alma derecesine bağlıdır. O halde mesajı gönderenin istediği davranışın alıcı tarafından gösterilmesi halinde haberleşme gerçekleşecektir. Böyle bir yaklaşımla haberleşmeyi, bir kaynağın bir veya birden fazla alıcıya anlayabilecekleri mesajın gönderilmesi işlemidir şeklinde tanımlamak mümkündür.

4.2.HABERLEŞME SÜRECİ

Yukarıdaki tanımlar incelendiğinde haberleşme sürecinin bir mesajı anlaşılır biçimde alıcıya gönderme işlemi olduğu görülür. Bir süreç alarak haberleşmeyi aşağıdaki şekilde şematik olarak görebiliriz. Şekilden de görüleceği gibi haberleşme, göndericinin göndereceği fikri düzenleyip ne şekilde kodlayacağını veya şifrelemeyi düşünmesiyle başlıyor. Daha sonra gönderici, söz konusu fikri belirlenen alıcılara ulaştırmak için bir seri sembole dönüştürür. Bu mesaj alıcı tarafından anlaşılabilecek kelime veya ifadelerle aynı zamanda uygun araçlarla gönderilmelidir. Daha sonraki aşma ise örgütsel yapı içerisinde seçilmiş kanallar aracılığıyla kodlanmış masajın iletilmesidir. Bundan sonraki aşamalarda alıcı da devreye girer. Alıcı mesajı almaya yönelir. Mesajın özelliğine göre alıcının o yöndeki kabiliyetlerinin gelişmiş olması gerekir. Örneğin sözlü bir mesaj iletiminde alıcı iyi bir dinleyici olmalıdır. Bu nokta çok önemlidir. Çünkü alıcı işlevini yerine getirmezse mesaj yitirilmiş olur. Bir sonraki aşma ise mesajın çözümlenmesi ve alıcının davranışta bulunması ve tepki göstermesi aşamasıdır. Bu noktadan sonra şayet mesajın alındığını gösterecek biçimde göndericiye doğru bir geribildirim yoksa haberleşmenin tam olarak gerçekleştirildiğinden bahsedilemez.

 

 

Kelime Dinleme

Hareket Okuma

Resim Gözlem

Rakam

 

 

 

Şekil 4.1 Haberleşme Süreci

 

Yukarıda bahsettiğimiz haberleşme sürecinin başlıca unsurları ve özelliklerinden de bahsetmek gerekir.

4.2.1.Haberleşme Sürecinin Unsurları

1. Gönderici:Haberleşmenin başarılı bir biçimde gerçekleşmesi için gerekli olan temel koşullardan birisi göndericinin mevcut olması ve bu göndericinin uygun olmasıdır. Çünkü süreç ilk olarak göndericinin zihninde düşündükleriyle başlar. Daha sonra mesajın uygun şekilde formülasyonu ve uygun kanal ve alıcıya iletimi gelir. Burada göndericinin dikkat etmesi gereken unsur kanal ve alıcının amaca uygun olup olmadığıdır. Göndericinin sahip olması gereken özellikler aşağıdaki gibidir.

a-) Gönderici bilgili olmalıdır: Gönderici göndereceği mesaj konusunda bilgili olmalıdır. Çünkü bilgisi oranında kodlama ve mesajı gönderme gücüne sahip olacaktır. Ayrıca gönderici kanal ve alıcının hakkında da bilgi sahibi olmalıdır. Alıcının tepkileri ve isteyebileceği ek bilgilerde gönderici tarafından bilinmelidir.

b-)Kodlama özelliğine sahip olmalıdır: Kaynak kodlama özelliğine sahip olmalıdır. Alıcıya göndereceği mesajın nasıl kodlanacağını, sözlerin ve işaretlerin ne anlama geldiğini bilmelidir. Göndericini alıcı ile aynı kültürel düzlemde bulunması özellikle jest ve mimiklere dayalı haberleşmede çok büyük önem arz etmektedir.

c-)Düzlem ve rolüne uygun davranmalıdır. Gönderici bulunduğu davranış düzlemine uygun davranmalı göndereceği mesaj ve gerçekleştirdiği rol davranışı arasında ilişki kurmalıdır. Şayet rol ve statüye uygun mesaj gönderilmez ise mesaj alıcı tarafından ya işleme konmaz yada olumsuz etkileşime neden olur.

d-)Gönderici tanınmalıdır. Etkin bir haberleşmenin gerçekleşmesi için alıcılar göndericiyi tanımalıdır. Çünkü alıcı kaynağın özelliğine göre mesajı değerlendirmektedir. Tanınmayan veya olumsuz tanınan göndericilerin gönderdiği mesajlar alıcı üzerinde gerekli etkiyi oluşturmazlar.

2. Algı: Bu unsur hem gönderici hem de alıcı için söz konusu olup kişilerin kendilerine ulaşan mesajları algılama ve değerleme biçimlerini ifade eder. Duyu organları yoluyla uyarının alınması, alıcı tarafından değerlenmesi, önceki uygulamalarla karşılaştırılması, alıcının kendisine göre uygun diye nitelendirdiği davranışı göstermesine neden olacaktır.

Mesajın istenen biçimde algılanamaması haberleşmenin başarısını etkileyecektir. Alıcının algılama yeteneği, değer yargıları, amaçları, ihtiyaçları, kültür düzeyleri, duyguları, deneyimleri, fiziksel ve biyolojik özellikleri gibi etmenler doğrudan etkiler.

3.Mesaj: Göndericinin arzu, istek ve verilerini belirten semboller olarak karşımıza çıkan mesajlar kelimeler, rakamlar, şekiller, yüz hareketleri, vücut hareketleri olarak ifade edilebilir. Mesajlar haberleşmenin görünür yönünü oluşturduğu için haberleşmenin türü ve etkinliği üzerinde çok büyük etkisi vardır. Mesajın özelliklerine göre haberleşmenin çeşidi ortaya çıkar. Bu çeşide göre de mesajın taşıması gereken özellikler vardır. Haberleşmenin türü ne olursa olsun mesajın taşıması gereken özellikler şöyledir.

a-)Anlaşılır olmalıdır: Mesajlar anlaşılır olmalıdır. Anlaşılırlık hem mesajın türü hem de içeriği açısından söz konusudur. Mevcut olaya göre en uygun mesaj türü belirlenmeli ve bu mesaj en anlaşılır biçimde ifade edilmelidir. Anlaşılırlık, alıcının bilgi, deneyim ve kültürel özelliklerine bağlıdır.

b-)Açık olmalıdır:Haberleşme mesajı açık olmalıdır. Açıklık özellikle istenen ve beklenen davranış açısından önemlidir. Gönderici gönderdiği mesajda alıcıdan ne beklediğini bildirmelidir. Mesaj görünüm olarak açık olsa bile beklenen mesaj belirsizse açıklık sağlanamamış olur.

c-)Mesaj uygun yolu izlemeli: Haberleşmenin gerçekleştiği ortamda bulunan bir iletişim ağı vardır. Mesaj bu yolu izleyerek alıcıya gitmelidir. Aksi takdirde mesaj etkinliğini kaybeder. Mesaj izlediği yolda giderken gereksiz yerlerde durdurulmamalı ve eklemeler yapılmamalıdır.

Mesajların özelliklerine dayanarak mesaj türleri ve bu türlerin özellikleri hakkında da birtakım bilgiler vermek gerekir. Mesajları en genel biçimiyle sözel ve sözel olmayan olarak ikiye ayırabiliriz.

En belirgin haberleşme biçimi konuşma ve yazma şeklinde gerçekleşen haberleşmedir. Bu iki tür haberleşme sözel haberleşme olarak isimlendirilir. Yazılı talimatlar, iş mektupları, organizasyon el kitapları, konuşma şeklinde yapılan görüşmeler, eğitim çalışmaları, grup tartışmaları, bir fikri oluşturmak için yapılan toplantılar sözel haberleşmenin başlıca tiplerindendir. Grafik, anlamlı desen ve sayılarla ifade de sözel haberleşme biçimi sayılmaktadır.

Konuşma ve yazma biçimindeki haberleşmede etkinliğin ilk şartı, uygun kelimeleri, deyimleri seçmek ve alışılmış, toplumca kuralları belirtilmiş biçimde kelime ve deyimleri birleştirmektir. İşletme içindeki mesajların büyük bir bölümü yazılı ve sözlü biçimde yapılır.

Yüz yüze haberleşmede bilerek veya kontrolsüz biçimde sözel olmayan haberleşme yoluna başvurup, jest ve mimiklere dayalı mesajın gönderildiği sık sık görülmektedir. Jest ve mimikler toplumun kültürel yapısına göre anlam kazana davranışlardır. Bazen uzun cümlelerin anlamını basit bir harekete sığdırmak mümkündür.

4.Haberleşme Kanalı: Gönderici ve alıcı arsındaki yolu ifade eder. Örneğin sözlü ve yüz yüze görüşmede hava, telefon görüşmesinde ise telefon kanalları haberleşme kanallarıdır. Issız bir adada kalan bir kişinin haber iletmede kullandığı şişe de bir kanalı ifade eder. Haberleşme sürecinin bu unsurunun önemi gönderilen mesajı ifade eden sembolleri bozma ihtimalinden ileri gelmektedir. Örneğin telefon hatlarındaki bozukluklar veya denize atılan şişenin kırık olması mesajın iletimine negatif etkide bulunur. Haberleşme kanalları formel olabileceği gibi informel de olabilir. Formel haberleşmede şekil,zaman , yer, kapsam ve mekanizma bellidir. Bir işletmedeki formel haberleşme kanalları şunlardır.

İşletmelerdeki biçimsel haberleşme kanalları dikey, yatay, eğik ve dışa dönük olmak üzere dört başlıkta incelenebilir.

Dikey kanallar: Örgütlerin biçimsel yapıları içerisinde farklı kademeler mevcuttur. Örgütün en üst kademesinden en alt kademesine kadar görevlerin istenilen şekilde yerine getirilebilmesi için haberleşme kanallarını sağlıklı bir şekilde kurmak gerekir. Dikey kanallar yukarıdan aşağıya ve aşağıdan yukarıya olmak üzere iki şekildedir. Yukarıdan aşağıya olan dikey kanallarda üst yönetimden alt kademeye doğru emirler, bilgi verme ve bir konuda grup birliğini sağlama gibi mesajlar yer alır. Aşağıdan yukarıya olan kanallar ise altların gerekli bilgileri üstlerine verme aracı olarak kullanılmakla birlikte, astların çeşitli görüş, öneri, istek ve şikayetlerini yöneticilere ulaştırma kanalı olarak kullanılır.

Yatay Kanallar: Bir örgütün düzenli işlemesinde aynı düzeyde bulunan organlar arasındaki karşılıklı olarak kendilerini ilgilendiren konularda ilişki ve işbirliği önemli bir yer tutar. Bu açıdan haberleşmenin en önemli fonksiyonu çeşitli örgütsel birimler içinde ve arasında bir koordinasyon sağlamaktır. Aynı düzeydeki bireyler arasındaki haberleşme zamandan tasarruf sağlaması açısından da önemlidir. Ancak yatak haberleşmenin bazı sakıncaları da vardır. Yatay haberleşmenin sık kullanılması otorite birliğine ters düşmesi, bölümler arsında çatışma olması halinde koordinasyonun sağlanamayacağı, belli bir rekabet olması halinde olumsuz tesirleri olmasına yol açabilir.

Çapraz Kanallar: Dikey ve yatay kanallar dışında oluşan kanallardır. Otorite birliğini bozucu ve örgüt yapısını sarsıcı bir kanaldır. Ancak bazı hallerde iletilen bilginin niteliğine göre bu kanala başvurulabilir. Buna yandın ve kaza benzeri durumlar örnek gösterilebilir.

Dışa Dönük Kanallar: Sürekli bir gelişim ve değişim içinde olan işletmeler dışa açık işletmelerdir. Dış çevreye olan uyum zorluğundan dolayı işletmeler dışa dönük kanallar kurmalıdırlar. Bu kanallar aracılığı ile kamuoyu, müşteriler, rakipler, devlet, eğitim kurumları ile ilişkiler kurulur.

İnformel haberleşme kanalları ise tarif edilmemiş kendiliğinden oluşan, iletişim yollarıdır. Bunlara ise şunlar örnek verilebilir.

5.Çevre Koşulları: Çevre koşulları mesajın haberleşme kanalından akışını etkileyen koşullardır. Örneğin gürültülü bir çevre sözlü haberleşme imkanını azaltacaktır. Çevre koşulları da haberleşme kanalları gibi mesajın özelliklerini bozabilir.

6.Alıcı: başarılı bir haberleşme alıcının mesajı alarak kodu ve şifreyi çözdüğü ve ona doğru anlamı yüklediği zaman gerçekleşir. Haberleşme sürecinin etkinliği alıcı ve göndericinin aynı sembollere aynı anlamı yüklemesine bağlıdır. Bunun için alıcının iyi bir dinleyici olması gerekir. Çünkü dinleme zihinle ilgili bir faaliyettir. Etkin bir haberleşmeyi sağlayabilmek için alıcıda bulunması gereken özellikleri şöyle sıralayabiliriz.

a-)Alıcı mesajı algılayabilmeli ve algılamaya arzulu olmalıdır: Haberleşmede alıcının görevi, gönderilen mesajı gönderildiği gibi ve gönderiliş anlamına uygun olarak alınıp değerlendirilmektir. Şüphesiz mesajın alınması için bazı özellik ve yeteneklere sahip olmak gerekir. Alıcı mesajı algılayacak güçte olmalı ve algılama engeli olmamalıdır. Ayrıca alıcı haberleşmeye arzulu olmalıdır.

b-)Alıcı bilgili olmalı ve bir geri besleme sistemine sahip olmalıdır: Alıcının, göndericinin gönderdiği bir mesaja göre davranış göstermesini beklemek doğru olmayacaktır. Özellikle gelişmiş haberleşme ilişkilerinin bulunduğu işletmelerde alıcı ile gönderici arsındaki ilişkiyi bir mesaja bağlamak mümkün değildir. Alıcının gerçekleştirmesi gereken davranışlar için temel bilgiye sahip olması gerekir. Bu bilgi birikimi mesajın süresini ve gönderilme zamanını etkiler. Çünkü bilgili bir alıcıya kısa ve özlü bir mesaj göndermek yeterli olacakken bilgisiz bir alıcıya uzun ve açıklamalı mesaj gönderilmelidir. Alıcının geri besleme sistemine sahip olması da mesajın daha kısa sürede etki göstermesini sağlayacaktır. Çünkü geri besleme şayet mesajda eksiklikler varsa bunları tamamlayacaktır.

c-)Alıcı gönderici olma özelliği taşımalıdır: Haberleşme sürekli bir ilişkiler sistemidir. Özellikle işletmelerde haberleşme dinamiktir ve örgütsel ilişkilerin sürekliliğini sağlayan başlıca faktör durumundadır. Bu özelliği nedeniyle haberleşme ilişkisi çoğu zaman karşılıklı ilişki halinde gerçekleşir. Başka bir değişle zaman zaman alıcı gönderici, gönderici de alıcı konumuna düşer.

7.Geribildirim:Temel haberleşme sürecinin en son ve önemli unsurlarından biride geribildirimdir. Bu alıcının göndericiye cevabı olarak nitelenebilir. Bu durumda alıcı artık gönderici olmuştur ve cevabını iyi bir kanal vasıtası ile alıcıya göndermelidir. Geribildirimi olmayan haberleşme tek yönlü bir haberleşmedir, geribildirim sayesinde haberleşme çift yönlü olmuş olur. Burada önemli olan nokta göndericiye mesajın doğru olarak algılanıp algılanmadığı mesajının verilmesidir.

4.3.ETKİN HABERLEŞMEYİ ENGELLEYEN FAKTÖRLER

Uygulamada haberleşmenin tam olarak işlemediği bilinen bir gerçektir. Bunun ortaya çıkmasında birtakım engeller rol oynamaktadır. Bunlara haberleşmeyi engelleyen etmenler adını veririz ve şöyle sıralayabiliriz.

1.Kişisel Faktörler: Gönderici ve alıcı haberleşme sürecinin iki temel unsuru olduğu gibi bazı özelliklerinden ve tutumlarından dolayı da haberleşmeyi engellemede rol oynarlar. Çünkü gönderici ve alıcının birbirine karşı tutumları, hisleri, inançları, güvenleri, değer yargıları mesajları farklı değerlendirmelerine yol açacaktır.

2.Fiziksel Faktörler: Bu faktörler daha çok çevre koşulları ve haberleşme kanalının özelliğine bağlıdır. Bunlara gürültü ve konuşma ve yazma araçlarını etkileyen teknik etmenler örnek olarak verilebilir.

3.Semantik Faktörler: Bu engel türü mesajı ifade etmekte kullanılan sembollerle ilgilidir. Sembollere alıcı ve göndericinin farklı anlam yüklemesi, alıcının mesajı ifade eden sembolleri tanımaması haberleşmenin etkinliğini ve hızını etkileyecektir.

4.Zaman Baskısı: Haberleşme sürenin uzun süre alacağı düşünüldüğü zaman başvurulan informel kanallar haberleşme sürecinde yer alması gereken bazı kişileri dışarıda bırakmakta, bazı ilgisiz kişileri ise süreç içine almaktadır. Bu durum bir kargaşa doğuracak ve haberleşmeye engel olacaktır.

5.Algılamadaki Seçicilik: Bu faktör iletilen mesajın bilerek veya bilmeyerek yanlış algılanması manasına gelir. Bunun sebebi gönderici ve alıcının kişisel özelliklerindendir. Bu nedenle özellikle yöneticilerin kendi ve astlarının kişilik özelliklerini bilmesi ve anlaması gerekmektedir.

4.4.ÖRGÜTLERDE HABERLEŞME İLİŞKİLERİ

Örgütlerde haberleşme ilişkileri daha önceki bölümlerde bahsettiğimiz üzere örgüt yapısına göre veya haberleşme kanalını yapısına göre değişik biçimlerde incelenebilir. Ancak bu ayrımlar konusunda tam bir mutabakat yoktur. En genel ayrımla biçimsel ve biçimsel olmayan haberleşme şeklinde haberleşmeyi iki kısma ayırabiliriz. Bu ayrım haberleşmenin örgütleyicinin planladığı biçime bağlı olup olmamasına göre yapılmaktadır. Eğer haberleşme biçimsel bir grupta örgütleyicinin planladığı biçimde gerçekleşiyorsa biçimsel haberleşme olacak; buna karşılık biçimsel bir grup içerisinde örgütleyicinin düzenlediği şeklin dışında ve biçimsel olmayan grup ilişkisine bağlı olarak gerçekleşiyorsa biçimsel olmayan haberleşmeden söz edilecektir. Bu biçimlerden hangisinin daha çok kullanıldığı tamamen hangi yönetim ve organizasyon yaklaşımının uygulandığına bağlıdır.

Haberleşme kanallarını anlatırken bahsettiğimiz üzere dikey, yatay ve çapraz olarak ta haberleşme bölümlere ayrılabilir. Burada dikey haberleşme klasik yönetim anlayışının ürünüdür. Yine aynı mantıkla yatay ve çapraz haberleşme de neoklasik ve modern yönetim anlayışının bir ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır.

4.5. ÖRGÜTLERDE HABERLEŞİMENİN İYİLEŞTİRİLMESİ

Örgütlerde haberleşme sürecindeki birtakım unsurlarda aksaklıklar çıktığı zaman haberleşme sisteminin bozulacağı ve etkin haberleşmenin yapılamayacağı aşikardır. Bu durumda yöneticilerin başvuracağı birtakım teknikler şunlardır.

a-)Sonucu izleme:Bu yöntem daha öncede haberleşmenin unsurlarından bahsederken anlattığımız geribildirim konusu ile ilgilidir. Alıcının aldığı mesajı tam olarak anlayıp anlayamadığını kontrol etmek amacıyla birtakım mekanizmalar oluşturmak haberleşmenin etkinliğini artıracaktır.

b-)Haber akışının yönetimi:Yöneticilere gelecek olan mesajların ayıklanması, sadece öz ve özet konuların yöneticiye kadar çıkarılması, diğer ayrıntıların ise daha alt kademedeki yöneticiler tarafından çözümlenmesi esasına dayanır. Böylece üst kademe yöneticilerin yükü hafiflemiş olacaktır.

c-)Empati:Empati olaylara başkaları açısından bakabilme manasına gelmektedir. Haberleşme ilişkisinde mesajı gönderecek olan kişinin mesajı formüle ederken kendini mesajı alacak kişi yerine koyması haberleşmeyi daha da etkin hale getirecektir.

d-)Tekrar:Tekrar eğitimde olduğu gibi haberleşmede de önemlidir. Tekrar etmek mesajın tam olarak anlaşılmasını sağlayacak ve kaybolmasını önleyecektir. Askeri kurumlarda bu sıkça rastlanan bir durumdur.

e-)Kullanılan dilin sadeleştirilmesi:Mesajda kullanılan sembollerin tüm ilgililer tarafından kolayca anlaşılır olması etkin haberleşmeyi sağlayacaktır.

f-)Haberleşme kanallarının artırılması: Haberleşme kanallarının artırılması özellikle astlar tarafından üstlere yapılan haberleşme ilişkilerinde etkili olacaktır.

g-)Haberleşme teknolojisinin ve bilgisayar kullanımının artırılması: Bu sayede haberleşme süreci hızlanır, mesajın kaybolması ve bozulmasının önüne geçilir. Ayrıca insanları kırtasiye gibi yüklerden uzaklaştırdığı için psikolojik etkisi vardır.

 

 

 

 

 

 

BÖLÜM V

MİNTZBERG'E GÖRE ÖRGÜT YAPISI VE ÖRGÜT TASARIMININ TEMEL İKLELERİ

Yönetimin ne olduğu ve ne iş yaptığı uygulamalı araştırmalara da konu olmuş ve bunların genel olarak vardığı sonuç, ustabaşından genel müdüre ve devlet yöneticilerine kadar yapılan işin “esasının aynı olduğu” yalnızca roller ve kapsamın değiştiği, yöneticinin işinin “programlanmış” olmadığı, sözlü haberleşme ile sezgilerin çok önemli rol oynadığı ve yöneticinin diğer kişilerden aldığı ve onlara verdiği bilgi oranında güçlü bulunduğu olmuştur.

Yönetici, bir profesyonel kişi olarak kendisinin başarısı, işletmeyi amaçlarına ulaştırması ile ölçülecektir. Veya örgütün daha alt kademelerinde ise, başarısı, başında bulunduğu bu örgüt birimlerini amaca ulaştırması ile ölçülecektir. Bunu başarabilmek içinde devamlı değişen çevre koşulları karşısında kendisini yenilemek zorundadır. Çünkü kendisi tüm organizasyonun veya kendi biriminin başarısından sorumludur. Kendisi için yeterli başarı seviyesi yoktur ve yaptığı iş bir çeşit “açık – uçlu” (open ended) iştir.

Yöneticiler ne iş yapar veya ne işi yapmalı sorularına değişik açılardan farklı cevaplar verilebilir. İkinci soru, yani ne iş yapmalı sorusu ilke koyucu bir niteliğe sahiptir ve literatürde yazılmış pek çok kaynağa sahiptir. Birinci soru olan ne iş yapar sorusu ise tanımlayıcı ve açıklayıcı bir niteliğe sahiptir. Bu konuda Mintzberg, düşünülenlerin aksine, yöneticilerin organizasyonlarda çok değişik işler yaptıklarını ve roller oynadıklarını göstermiştir. Buna göre yöneticiler, kişiler arası ilişkiler, bilgi toplama ve dağıtma ve karar verme olmak üzere üç ana grupta toplanabilecek roller oynamaktadır.