1900’lerin başlarında Amerika’da bir yönetim akımı işletmelere ve yöneticilere yol gösterici olmuş ve klasik yönetim teorisi olarak adlandırılmıştır. Klasik yönetim teorisi bir süre sonra günün şartlarına kifayetsiz kalmış çok geçmeden bilimadamları başka bir yönetim anlayışı ortaya atmışlardır. Ancak bu yeni anlayış klasik teoriden çok farklı bir mahiyette değildir. Bu anlayış klasik teoriye birşeyler ilave etmiş, onu değiştirmiş ve bazı yönlerden de genişletmiştir. Bu nedenle söz konusu anlayış yeni klasik anlamına gelen neoklasik yönetim olarak adlandırılmıştır. Yani neoklasik yönetim anlayışı klasik yönetimden apayrı bir anlayış olmayıp, mevcut boşlukları doldurmuş ve geliştirmiştir. Bu nedenle neoklasik teoriyi kavrayabilmek için ilk önce temeli olan klasik teoriye değinmek gerekmektedir.
Klasik teori Frederick Taylor’un bilimsel yönetimi, Henri Fayol’un yönetsel teorisi ve Max Weber’in bürokratik yaklaşımının bileşiminden oluşan üç kanalda gelişen bir yönetim anlayışıdır.
Çalışmamda neoklasik yönetiminin de temelleri
kabul edebileceğimiz bu fikirlere özet olarak değineceğim. Ardından neoklasik
örgüt teorisini anlayabilmek için örgütün ne olduğunu ve araştırmacıların
yeni bir isim verdikleri örgütü nasıl keşfettiklerini göreceğiz. Hemen
sonrasında da neoklasik teori ile klasik
teori karşılaştırılarak neoklasik anlayışın klasik anlayışa ne katıp neleri
aynen kabul ettini göreceğiz. Son olarak da neoklasik teoriye yapılan eleştirilere
değineceğim.
NEOKLASİK ÖNCESİ KLASİK
YÖNETİM YAKLAŞIMLARI
Sanayi devrimi ile başlayan süreç içinde yönetim biliminde ilk olarak klasik yönetim teorileriyle karşılaşmaktayız. Üç ayrı fikirsel yaklaşımı içeren klasik teorinin, üç yaklaşımda da mevcut temel noktalarıyla özetleyecek olursak, klasik yönetim teorisi ;
KLASİK TEORİNİN OLUŞTURAN
ÜÇ YAKLAŞIM
BİLİMSEL YÖNETİM YAKLAŞIMI :
1900’lü yılların başlarında Frederick Winslow Taylor öncülüğünde gündeme gelen bilimsel yaklaşım yönetimde devrim yaratmıştır. Yazdığı Bilimsel Yönetimin İlkeleri ( The Principles of Scientific Management ) adlı kitap işletme literatürünün klasikleri arasındadır. İleri sürdüğü fikirler zamanının işletme sorunlarının çözümünde büyük bir başarı sağlamış ve kısa zamanda dünyaya yayılmıştır. Bilimsel yönetimin unsurları kısaca aşağıda olduğu gibidir;
- Gerekli etüdler yapıldıktan sonra işin usullerini, araç-gereçlerini, yapım yöntemlerini standartlaştırmak ,
- Fonksiyonel ustabaşılık ,
YÖNETİM SÜRECİ YAKLAŞIMI :
Fransız maden mühendisi Henri Fayol tarafından öne sürülmüş yönetim ilkeleridir. Bilimsel yaklaşımın öncüsü Taylor ile aynı zamanda faaliyet gösterdiği halde kitabının İngilizceye geç çevrilmesi geç tanınmasına neden olmuştur. Fayol’ da Taylor’ ı tamamlayıcı fikirler ve ilkeler ortaya koymuştur. Ancak Taylor iş hayatına işçi olarak başladığı için daha çok üretim yönetimiyle ilgilenmiş ; ilkelerini de atölye düzeyinde yaptığı çalışma ve deneylerle aşağıdan yukarıya doğru geliştirmiştir. Buna karşılık Fayol ise işe alt kademe yönetici olarak başlamış, üretimden ziyade genel yönetim olaylarıyla ilgilenmiş ; ilkelerini yönetim düzeyinden yani yukardan aşağıya doğru saptamıştır.
Fayol yönetimi fonksiyonlarına ayırmış ve bu fonksiyonları ;
- İş bölümü; İşin parçalara ayrılması,
BÜROKRASİ YAKLAŞIMI :
Klasik teorinin üçüncü yaklaşımı Taylor
ve Fayol ile aynı zamanda yaşayan Alman sosyoloğu Max Weber tarafından
geliştirilen bürokrasi yaklaşımıdır. Bürokrasi, günlük dilde kullanılan
işlerin yokuşa sürülmesi, geciktirilmesi anlamının tam aksine etkinlik
açısından ideal bir organizasyon yapısını göstermektedir.
Sosyal açıdan bürokratik yapıların neden gerekli olduğu , bunların nasıl
çalışmaları gerektiği gibi tartışmalara girmeden, mikro bir model olarak geliştirilen bürokratik organizasyon yapısının başlıca özellikleri şöyle özetlenebilir :
Klasik teoriyi oluşturan yaklaşımları ortak yönleriyle özetleyecek olursak en çok değinilen klasik teori ilkeleri ;
NEOKLASİK TEORİNİN DOĞUŞU
: MEVCUT ORTAM
Klasik anlayış döneminde çokça eleştirilmişse de 1930’ lara kadar işletmelere yol gösteren tek anlayış olarak kalmıştır. Ancak o yıllarda ekonomik değişimler ve teknolojik gelişmeler işletmelerin boyutlarının artmasına sebep olmuştur. Bu durum işletmeler arası birleşmelerinde artmasına yol açmıştır. İşletmeler büyüdükçe yönetimde daha komplike bir hal almış merkezcil yönetim anlayışı yetersiz kalmaya başlamış yöneticiler bir kaos içine düşmüşlerdir. Bu yönde gelişmeler sürürken insanlarda daha bilinçlenmiş ve seviyeleri artmıştır. Artık klasik teori tıkanmış sorunlara cevap veremez olmuştur. 1929’ da yaşanan ekonomik krizle iyice çöken işletmeler yeni yönetim arayışlarına girmişlerdir. Durum böyleyken yeni bir yönetim anlayışı ortaya çıkmış ve döneme hakim olmuştur. Bu anlayışa Neo-klasik ( Yeni Klasik ) Yönetim Anlayışı denmiştir. Neoklasik yaklaşım, yönetime yepyeni ilkeler koymaktan ziyade klasik yönetimin boşluk ve eksikliklerini tamamlayıcı mahiyette bir anlayıştır. Klasik yönetimde eksik olan insanın duygu ve düşünceleri doğrultusunda hareket ettiği gerçeği neoklasik yönetimin başlıca dayanağıdır. Neoklasizmin öncüsü kabul edilen Elton MAYO işçilere daha fazla anlayış gösterildiği taktirde endüstriyel işletmelerin daha çok kazanç sağlayacağını savunarak, o dönem için devrim sayılacak bir insan yaklaşımı ortaya koymuştur.
Neoklasik teorinin gelişmesine katkıda
bulunan yazarlar psikoloji, sosyoloji, antropoloji, sosyal-psikoloji ...
gibi çok değişik alanlardan gelmişlerdir. Dolayısıyla neoklasik yaklaşımın
organizasyon konusunda yapmış olduğu en önemli katkı, organizasyon yapısı
içinde insanın nasıl davrandığı, neden o şekilde davrandığı ve yapı ile
davranışları arasındaki ilişkileri açıklamak olmuştur. Klasik teori insan
unsurunu pasif saymasına karşılık, neoklasik teori bir organizasyonda
etkinliği belirleyen unsurun insan olduğunu göstermiştir. Klasikten neoklasiğe
geçişte bilimsel açıdan köprüyü Hugo Munsterberg adlı bilim adamı sağlamıştır.
Hugo Munsterberg
Endüstriyel Psikolojinin kurucusudur. Wundt Leipzig Laboratuarında eğitim görmüş, eğitimi sonrasında Harvard Üniversitesi tarafından Amerika’ya çağrılmış ve orada kendi laboratuarını kurmuştur. 1913 yılında " Psikoloji ve Endüstriyel Verimlilik " adlı eserini yayınlamış ve bu eser klasikten neoklasiğe bilimsel köprü vazifesi görmüştür. Söz konusu kitap üç ana bölümden oluşmaktadır:
a) en iyi işçi
b) en iyi iş
c) en iyi etki
Ayrıca Munsterberg işin bizzat kendini de inceleyerek onun insan karakteri ve yetenekleri ile en iyi şekilde uyabileceği biçimi bulmaya çalışmış, iş görmede monotonluğu , yorgunluğu, psikolojik uyumu ve diğer faktörleri, işçiye ve işçinin performansına yaptığı etki bakımından incelemiştir.
Musterberg kendi yaklaşımının insan kaynaklarının
hemen hemen sınırsız olan israf ve kayıplarını azaltacağını ve hem şirketlere
hem de çalışanlara büyük ekonomik kazançlar sağlayacağını ileri sürmüş,
kişinin iç dünyası ile işinin uyum içinde bulunmasının gerekli olduğunu
savunmuştur. Ne ilginçtir ki klasik teorinin en büyük savunucularından
olan Munsterberg’in kişiler arasındaki
farklılıklara değindiği ve sosyal faktörleri dikkate aldığı çalışmaları,
daha sonralarda neoklasik teori denilecek yönetim anlayışına büyük yarar
sağlamıştır.
NEOKLASİK YÖNETİMDE İNSAN
İLİŞKİLERİ YAKLAŞIMI
Klasik yönetim düşüncesi gelişmesinin en yüksek seviyeye ulaştığı, 1930 yıllarında, "yönetimde insan ilişkileri " adı altında yeni bir yaklaşım oluşmaya başlamıştır. Yeni bir yönetim felsefesini temsil eden yönetim ve örgüt olgusuna farklı açıdan bakan " insan ilişkileri " yaklaşımı hızla gelişerek özellikle II. Dünya savaşından sonra yönetim düşüncesinde bir okul ; yönetim uygulamasında bir akım haline gelmiştir.
İnsan ilişkileri yaklaşımı, yüksek eğitimlerini klasik yönetim düşüncesinin kavram ve ilkelerine dayalı bir biçimde yapan bir kısım düşünürü etkileyerek Neoklasik düşünce sisteminin doğuşunda başlıca rolü oynamış ve bu düşünce sisteminin önemli bir bölümünü oluşturmuştur.
Neoklasik teori içinde yer alan insan ilişkileri
yaklaşımı bir takım deney ve araştırmalar sonucu ortaya çıkmış ve yine
deney ve araştırmalarla geliştirilmiştir. İnsan ilişkileri yaklaşımının
dolaylı olarak neoklasik akımın doğuşuna Hawthorne Araştırmaları başlangıç
teşkil etmiştir. Araştırmanın başında bulunan Elton Mayo adlı bilim adamı
araştırmalar sonrası ortaya attığı
fikirlerle insan ilişkileri yaklaşımı ve neoklasizmin öncüsü olmuştur.
HAWTHORNE ARAŞTIRMALARI :
1924 yılında Western Elektrik şirketi Hawthorne fabrikasında üretimi arttırmayı amaçlayarak araştırma yapma kararı almış ve Harvard Üniversitesi’yle birlikte çalışmalara başlanmıştır. Bu araştırmalar 1924’de başlamış fakat sonuçları 1930’larda alınmıştır. Bu çalışmalar başlangıçta klasik teorinin bir nevi uygulaması olarak başlamıştır. Araştırmacılar, yaptıkları varsayımların klasik teoriye uygun sonuçlar vereceğinden yola çıkmış fakat sonuçlar hiçte bekleneni vermemiştir. Bunun üzerine araştırmacılar yönetimde yeni yaklaşımlara yönelmiş bu durum insan ilişkileri yaklaşımı ve neoklasik teorinin doğuşunu hazırlamıştır. Söz konusu araştırmalar altı kısımdan oluşmuştur ;
1. Işıklandırma Deneyleri :
1924 yılında Howthorne fabrikası işçileri üzerinde yapılan bu deneylerde ışığın miktar ve kalitesinin verime olan etkisi ölçülmüştür. Denek grupları seçilmiş ve seçilen gruplar sistematik şekilde değiştirilen ışık şartlarına tabii tutulmuştur. Ancak ışık azaldığında da, çoğaldığında da işçilerin veriminin arttığı gözlemlenmiştir. Deneyde aranan cevaplar bulunamamış sonuçlar araştırmacıları şaşırtmıştır.
Işık deneylerinden sonra fabrika yetkilileri
araştırmaları daha profösyönelce yürütme kararı alarak üniversitenin profösörleriyle
işbirliğine gitti. Deneyler için kurulan ekibin başına Prof. Elton Mayo
geçti. Akabinde röle montaj odası deneylerine başlandı.
Röle Montaj Odası Deneyleri 13 farklı
periyotda gerçekleştirilmiştir. Deneylerde fiziki çalışma şartlarında meydana
gelecek değişmelerin verimliliğe etkisi araştırılmıştır. Fiziki faktör
olarak dinlenme devrelerinin sayısı ve uzunluğu, iş günü ve iş haftasının
uzunluğu ele alınmıştır.
Ancak deneyler büyük bir hüsranla sonuçlanmış ve başarısız olmuştur. Fiziki şartlar rutin aralıklarla tekrarlanmış olduğu halde üretim bir evvelki seviyede kalmamış artış göstermiştir. Böylece araştırmacılar üretim ve verimliliğin artışının salt fiziki şartlara bağlı olmadığını anlamışlardır.
Bu deneylerden sonrada araştırmacılar verimi etkileyen gerçek faktörün ne olduğunu anlayabilmek için deneylere devam etmiş, verim artış veya düşüşünün iktisadi teşvik edicilerden mi, yoksa sosyal çevre şartlarından mı kaynaklandığını bulmaya çalışmışlardır.
Araştırmacılar röle montaj odası deneylerine
sosyal çevre şartlarının sonuçları karıştırıcı etkisinden arınmış, sadece
ekonomik değişkeni ihtiva eden yeni bir deneyle devam ettiler. Burada,
sosyal çevre şartlarında herhangi bir değişme meydana getirilmeksizin,
yalnız ücret sisteminde meydana gelecek değişikliğin verimliliğe tesirini
ölçmek gayesi güdüldü. Yani denek grubundaki işçilerin ücretleriyle oynandı.
Sonuçta yine tekrarlanan koşullar aynı
sonuçları vermemiştir. Araştırmacılar iktisadi, ekonomik faktörlerin verim
üzerindeki etkileri inkar edilemez olduğuna ancak bu faktörlerin üretime
etkisinin sınırlı olduğuna karar vermişlerdir. Araştırmacılar bu deneyle
de sorularına tam bir cevap bulamamış ve deneylere devam
etmişlerdir.
Araştırmacılar ikinci röle montaj deneyinde
sadece ekonomik değişken kullanmış net bir sonuca ulaşamamıştır. Bunun
üzerine bu deneyi sadece sosyal çevre şartları değişkenini ihtiva eden
yeni bir deney izledi. Böylece hiçbir ekonomik değişiklik meydana getirmeksizin,
yalnız sosyal çevre şartlarındaki değişmelerin verimliliğe etkisini ölçmek
gayesi güdülüyordu. Bunun için dinlenme molaları ve haftalık çalışma sürelerinin
kısaltılması faktörleri ele alındı.
Sonuç olarak ; diğer deneyler gibi bu deneyde
verimliliği etkileyen ana faktörü nihai olarak belirtememiştir. Dolayısıyla
bilimsel açıdan başarısızlığa uğramış sayılır.
Bu deneyin sonuçlarıyla Hawthorne araştırmaları
da sonuçlanmıştır ve bu sonuçlar insan ilişkileri yaklaşımı denilen ve
neoklasik teorinin başlangıcını teşkil eden yeni bir akımı oluşturmuştur.
HAWTHORNE ARAŞTIRMALARININ SONUÇLARI
:
Hawthorne Araştırmaları sonunda klasik teoride değinilmeyen iki temel sonuca ulaşılmıştır. Ve bu sonuçlar neoklasik örgüt teorisinin temel unsurlarını oluşturmuştur. Daha sonralarda yapılmış olan Yankee City, Harwood, Tavistok Enstitüsü Kömür Ocakları araştırmaları ve daha bir çok araştırmalar Hawthorne’da elde edilen sonuçları geliştirmiş ve detaylandırmıştır. Araştırmalar sonucu tespit edilen iki temel unsurdan biri bireyin ( insanın ) önemi diğeri çalışma gruplarının başka bir deyişle sosyal grupların önemidir.
Birey ( İnsan ) ; Klasik teoriye göre insan makinanın bir parçasıdır, verimini arttırmak için daha çok para vermek gerekir ve çalışanlar hemen hemen sadece ekonomik faktörler yoluyla motive edilirler. Oysa ki araştırmalar sonucu oluşturulan ve neoklasik teori dediğimiz teoriye göre ;
İnsan makine parçaları gibi düşünülemez, her insan birbirinden farklıdır.
İçinde bulunduğu duruma göre hareket eder ve beklentileri, arzuları verimini
etkiler. Hawthorne deneylerini uygulayanlar daha da ileri giderek; Bir
kimsenin duygularının, samimi düşüncelerinin, zihnini işgal eden şeylerin
neler olduğunu, iş çevresi ile ilgili
olarak nelerden hoşlandığını ve nelerden hoşlanmadığını anlamaya çalışmışlardır.
Kısacası insan denilen faktörün ne denli önemli olduğu kavranmıştır.
Çalışma Grupları ( Sosyal Gruplar ) ; Neoklasik teorinin ikinci temel unsurudur. Birey pek çok kereler ait olduğu iş grubuna dayanır. Bu nedenle o kimsenin değer yargıları, fikirleri, gereksinme ve özlemleri geniş çapta ait olduğu iş grubu tarafından oluşturulur. Gerçektende o kimse grubun fikirlerini ve ideallerini kendisinin kişisel fikir ve idealleri olarak kabul etmiyorsa, grup tarafından soyutlanmak, gruptan uzaklaştırılmak suretiyle dayanılması güç bir cezaya çarptırılabilir. Bir kimse ait olduğu grubun algı ve anlayış tarzını bilinçaltı kabullenmek eğilimindedir.
Mayo’ya göre Bir insanın iş grubundaki sosyal durumu sıralamada birinci sırayı alır, iş ondan sonraki sıradadır. Roethlisberger ise " İşçiler soyutlanmış, ilişkileri olmayan bireyler değillerdir; bunlar sosyal hayvanlardır ve onlara bu şekilde davranmak gerekir. " demiştir.
Tabii ki insan ilişkileri ve neoklasik
yaklaşım bu kadardan ibaret değildir. Daha sonralarda yapılan araştırmalar
daha öncede belirtildiği gibi neoklasik teoriyi ve insan ilişkileri yaklaşımını
geliştirmiş, yeni yaklaşımlar getirmiştir. Ayrıca bu konuda incelemeler
yapmış ve teoriye getirdiği değişik bulgularla
neoklasik teorinin öncüleri içinde olan pek çok bilimadamı da teoriyi söz
konusu dönem içinde devamlı geliştirmişlerdir.
NEOKLASİK ÖRGÜT TEORİSİ
ÖRGÜT KAVRAMI
İnsan ilişkileri yaklaşımına kadar örgüt kavramı genellikle organizasyonu ve işletmeyi ifade ederken insan ilişkileri yaklaşımıyla örgüt kavramı insanların oluşturduğu sosyal topluluğu ifadelendirmek için kullanılmaya başlanmıştır. Hawthorne araştırmaları işletme içindeki insanın varlığını ve önemini ortaya koyarken yavaş yavaş örgüt yaklaşımı da belirmeye başlamış ve son deney olan " seri bağlama gözlem odası deneyi " ile örgütün varlığı iyice belirginleşmiştir.
Bu deneyde seri bağlama departmanında çalışan 32 işçiden, 9 bobinci, 3 lehimci, 2 kontrol işçisi seçilerek gözlem odasına alındı. İşi biri ön tarafta diğeri arka tarafta olmak üzere iki ekip halinde yapıyorlar ve araştırmacılar ilginç davranışlar gözlemliyorlar :
1. Grup kendiliğinden ön tarafta çalışanlar ve arka tarafta çalışanlar olmak üzere iki kısma ayrılmıştı. Mülakatlarda anlaşıldığı üzere ön tarafta çalışanlarda, kendilerinin grupta daha önemli olduğu, çünkü daha zor bir iş yaptıkları düşüncesi hakimdi. İki kısım arasında bir yarışma mevcuttu ve bu iki kısım arasında birbirlerine sıkça sözle sataşmalar oluyordu.
3. Grup üyeleri aralarından onaylamadıkları herhangi birinin liderliğe soyunmasına veya elinde birtakım yetki bulunduranların üstünlük taslamasına müsaade etmemişler buna yeltenenleri zor duruma düşürmek suretiyle bezdirmişlerdir. Bu nedenle bazı yetkilere sahip ustabaşılar ve kontrolörler işçilerle uyum içinde bulunmayı tercih etmişlerdir.
4. İşletme kurallarına göre bir işçi başka bir işçinin işini yapamazken gözlemlenen grupta işçiler birbirlerinin işini yapmaya başlamışlardır. Böylece kendilerince monotonluğu önledikleri belirlenmiştir.
5. Yapılan zeka ve yetenek testleriyle bireylerin üretim miktarları çakışmamaktaydı. Bunun sebebi mensup olunan sosyal kısımla ilgiliydi. Grubun ön kısmına dahil olup testlerde üstün bir başarı elde edemeyen bir işçi, grubun arka kısmına dahil olan ve testlerde üstün bir sonuç elde eden işçiden daha fazla üretebiliyordu. Yani birey teknik ve kapasite açısından üstünde olsa ait olduğu sosyal konuma uygun davranıyor, psikolojik olarak verimi düşüyordu.
Araştırmacılar, bu deney başlangıç olacak
şekilde önceki deneylerin oluşturduğu birikimle insanların bir arada bir
örgüt teşkil ettiğini ve bu örgütsel davranışların anlaşılması gerektiğine
değindiler. İnsan ilişkileri ve neoklasik yaklaşımın işletmelerdeki insan
unsurunu keşfi örgütsel davranışlarının da keşfi oldu.
Bireyin işteki Bireyin davranışını
problemlerini anlamak
topluluğu anlamak DAVRANIŞ ilişkileri
değerlemek
Bireyle işi arasındaki Bireyler arasındaki
ilişkiyi kavramak ilişkileri anlamak
Şemada da görüldüğü gibi organizasyon içinde
bireyi anlamak örgütsel davranışının ve buna dayalı örgütsel teorinin temelini
oluşturmaktadır.
Deneyler sonrasında insan ilişkileri yaklaşımı ve neoklasik teori öncülerinden Elton G. Mayo, T.N. Whitehead, W.J. Dikson, L. Henderson örgüt ve örgüt davranışları hususunda şu görüşleri sundular :
bağlıdır.
Örgütle ilgili bu teorilerine ;
Fikirlerini de katarak Sanayi Sosyolojisi kavramını oluşturdular. Aynı zamanda neoklasik örgüt teorisine bir giriş yapmışlardır.
NEO-KLASİK ÖRGÜT TEORİSİ
Daha önce de değinildiği gibi neoklasik
teori, klasik teorinin işletmelerde yetersiz kalışı ardından ortaya atılmış
klasik teorinin açık taraflarını kapatan, değiştiren ve klasik teoriyi
geliştiren fikirler öne sürmektedir. Bu nedenle neoklasik teoriyi anlatırken
onun klasik teoride yaptığı değişikliklere ve klasik teoriye getirdiği
değişikliklere bakmamız gerekmektedir.
Kaldı ki klasik teoride değiştirmediği veya geliştirmediği her görüşü neoklasik
teoride kabul ediyor durumdadır.
Neoklasik Örgüt Teorisinde İşbölümü :
Klasik örgüt teorisinde olduğu gibi, işbölümü, neoklasik örgüt teorisinin de temel kavram ve ilkelerinden birini teşkil eder. Davranış bilimlerinin organizasyon teorilerine uygulanmasından çok öncelerde de, ihtisaslaşmanın işçi üzerinde sebep olduğu iş kazaları, yorgunluk, monotonluk ve bezginlik gibi konularda araştırmalar yapılmıştır. Buna örnek olarak daha önce de bahsettiğimiz Hugo Munsterberg’i verebiliriz ; Musterberg Psikoloji ve Endüstriyel Verim adlı kitabında bu konuda ki çalışmalara yer vermiştir. Daha sonraları insan ilişkileri yaklaşımıyla alaka iş bölümünün fizyolojik etkilerinden psikolojik etkilerine kaymıştır.
İş bölümü, gerçekte işçilerde yorgunluk ve monotonluk meydana getirerek onu izole etmekte ve pek çok bunalımlarına yol açmaktadır. Daha üst kademedeki işçiler ise fazla ihtisaslaşma, bir tek konuya konsantre olma nedeniyle, yöneticinin görüş sahasını daraltmakta onun işletme problemlerinin bütününü görme, anlama ve işletmeyi amaçlarına götürmede güçsüz kalmasına neden olmaktadır.
Klasik teoride iş bölümü, etkenlik ve rasyonelliğin başlıca kaynağı olarak görmekteyken neoklasik teoride, verimlilik kadar çalışan kişilerin tatminine de önem verilir. Bu nedenle neoklasik teorisyenler, işbölümünün, iş tatminini azaltıcı etkilerini göz önüne almışlardır. İş bölümünün ileri dereceye götürülmesinin, işi monoton ve anlamsız hale getirdiği, çalışan kişiyi psikolojik bakımdan etkilediği, bu nedenlerle iş tatminini azalttığı, iş tatmininin ise verimlilikle doğrudan doğruya ilgili olmamakla birlikte, verimliliği etkileyen faktörlerden biri olduğu inceleme ve araştırmalarla belirlenmiştir. Neoklasik teori iş bölümünün olumsuz etkilerine çare olarak ;
Neoklasik Örgüt Teorisinde Yönetim, Kontrol Alanı :
Klasik örgüt teorisinde üzerinde en çok durulan kavramlardan biri bir yöneticinin etkili ve verimli olarak kontrol edebileceği ast sayısının sınırlı olduğunu ifade eden " yönetim ya da kontrol alanı " kavramıdır. Klasik teorinin bu savunduğu ilkeyi Douglas McGregor’ un klasik teoriyi betimleme maksatlı oluşturduğu X teorisine dayandırmak mümkündür. X kuramı varsayımları özetle şunlardır :
Öte yandan Neoklasik örgüt teorisi klasik teorideki yakından nezaret eğilimine karşıdır. McGregor’ un klasik teoriyi ve X teorisini eleştirir mahiyetteki Y teorisi neoklasik teorinin kontrol alanındaki dayanaklarından biridir. Y teorisinin varsayımları özetle şu şekildedir :
c) Üstün dikkati ve ussal kavrama yeteneği
Örgütsel Faktörler ; a) Yöneticiye yardımcı örgütün kalitesi, sayısı, iş birliği derecesi
b) Haberleşme araç ve yöntemlerinin kalitesi
Neoklasik Örgüt Teorisinde Merkezkaç Yönetim :
Klasik örgüt teorisinin varsayımlarını temsil eden X teorisi göz önüne alındığında klasik örgüt teorisinin merkezcil eğilimli olduğunu söyleyebiliriz. Y teorisi varsayımlarıyla bağdaşan neoklasik teori ise merkezkaç yönetime uymaktadır.
Merkezkaç yönetim modelinin yararlarını şu şekilde sıralayabiliriz ;
Neoklasik Örgüt Teorisinde Kumanda Kurmay İlişkileri :
Klasik örgüt teorisinde işletmenin danışma ( kurmay ) hizmetine ihtiyaç olduğu kabul edilmiş ve klasik örgüt yapılarında kurmay yöneticilere yer verilmiştir. Ancak klasik örgüt teorisinin temel ilkelerinden biri olan kumanda birliğinin bozulmaması için kurmay yöneticilere kumanda kademelerinde emir verme yetkisi tanınmamıştır.
Ancak neoklasik örgüt teorisinde kurmay ve hizmet bölümlerine değişen örgüt içi ve dışı şartlar nedeniyle fonksiyonel yetki verilmiştir.
Formel yapı dışında ve ötesinde çeşitli fonksiyonlar arasında sürtüşme ve çatışmalar doğabilir. Neoklasik teorisyenler bunlar arasında özellikle emir komuta ve kurmay fonksiyon çatışmaları üzerinde durmuşlardır. Bu konuda Dalton’un gözlem ve incelemeleri önemli bir yer tutar. Dalton komuta kurmay ilişkilerinde beş ayrı durumun varlığına dikkat çekmektedir :
Neoklasik Teorinin Klasik Teoride Değiştirdiği
Diğer Temel Unsurlar :
KONU | KLASİK ÖRGÜT TEORİSİ | NEOKLASİK ÖRGÜT TEORİSİ |
Amaçlar | Rasyonel,ekonomik, insan
Faktörü dikkate alınmıyor.
|
İnsan refahına
ilgi duyuluyor.
İşbirliği ve yardımlaşma yüksek seviyede. |
Haberleşme
sistemleri |
Yakından kontrol
; formel
haberleşme kanalları |
Doğrudan haberleşme
grup haberleşmesi |
Kontrol
|
Çok yakından | Gruplara dayanan kontrol
kişilerin otokontrolü |
Karar Verme | Katılım yok. Bütün
kararları yönetici verir. |
Örgütçe karar sürecine
katılınır.
|
Yapı | Yüksek yapı | Basık yapı |
Yönetim
|
Otokratik. Her
kararı
yönetici verir. |
Demokratik. Sonuçlara ancak
grupça ulaşılabilir. |
Mükafat Sistemi | Ekonomik temele
Dayanır. |
Ekonomik ve sosyal
teşvik
ediciler kullanılır. |
KAYNAKLAR
Newyork,1972
Organization Performance, Second Edition, Boston, 1988
Enstitüsü 30.Yıl Yayınları No: 9, İstanbul
Bilimleri Enstitüsü, İstanbul,
1981
9. MAYO Elton, The Human Problems of An Endustrial Civilization, The MacMillan Company, Cambrige, Massachustts, 1993
10. McGREGOR Douglas, The Human Side of Enterprise, Mcgraw-Hill Book Company Inc., Newyork, 1960
11. MUCUK İsmet, Modern İşletmecilik, Türkmen Kitabevi, İstanbul, 1997
12. YOZGAT Osman, İşletme Yönetimi, 4. Baskı, Nihad Sayar Yayın ve Yardım Vakfı İşletmesi Yayınları No: 375-608 , İstanbul, 1983
T.C
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
İŞLETME ANA BİLİM DALI
YÖNETİM ORGANİZASYON BİLİMDALI
ÖRGÜT KURAM VE İLKELERİ ÖDEVİ
KONU : NEOKLASİK ÖRGÜT TEORİSİ
ÖĞRETİM ÜYESİ : DOÇ. DR. GÖKSEL ATAMAN
HAZIRLAYAN : BAŞAK KARACAN